Etiket: Dilan Yücel

  • Anne Oldum Ya Sonra?

    Anne Oldum Ya Sonra?

    Anne olmak… Kimisi için heyecanla beklenilen, kimisi için koca bir boşluk. İkisi için de ortak özellik; doğum sonrası gerçeklikle, duygularla yüzleşmek. “Anne oldum, ya sonra?” sorusu işte bu kırılmanın ardından fısıldanır çoğu zaman. Kucakta bir bebek, annenin yorgunluğu ve akıldan geçen binlerce soru…

    Doğum Sadece Bebeğin Yaşadığı Bir Durum Değil
    Doğum sadece fiziksel bir olay değildir. Kadın için bu süreç, bilinçdışında kendi annesiyle olan ilişkisine, bebekken yaşadığı olaylara, hatta bebeklik sonrasında yaşadığı deneyimlere kadar uzanır. Yeni doğan sadece bebek değil; annenin de yeni rollerinin doğduğu bir aşamadır. Bu geçiş her anne için farklı işler. Bazı kadınlar, kendi bebekliğindeki çözülmemiş travmalara regrese olup depresyona girerken; bazı anneler ise psikolojik olarak aynı stabilitede devam ederler.

    Kaybolan Benlik: “Ben de Varım” Diyemeyen Anneler
    Birçok kadın doğumdan sonra bir boşluğa düşer. Eğer herhangi bir bebeklik, çocukluk travması yoksa, bunun sebebi yeni sorumluluklar ve özellikle çalışan bir anne için düzenin tamamen değişmesi olabilir. “Ben sadece anne miyim artık?” sorusu, bize ileriki senelerde yaşanacak problemlerin ayak seslerini getiriyor olabilir. Bu çatışma çözümlenmeden bastırılırsa, ileriki yıllarda depresyon, öfke patlamaları, evliliğe yabancılaşma ya da çocuğa aşırı bağlanma gibi belirtilerle kendini gösterebilir.

    Kendi Bebekliğine Regresyon
    Anne, özellikle doğumdan sonraki ilk aylarda kendi bebeklik dönemine bilinçdışı bir regresyon yaşayabilir. Burada, kendi annesiyle o dönemki ilişkisi; aldığı ya da alamadığı duygusal ve fiziksel bakımın izlerini bilinçdışı şekilde hatırlamasıyla bazı psikolojik durumlar tetiklenir. Örneğin, kendi bebekliğinde yeterince aynalanmamışsa, bebeğine karşı “İçimden hiçbir şey gelmiyor”, “Bebeğime karşı yabancı hissediyorum” gibi söylemler baş gösterebilir. Bu cümleler, psikodinamik bir regresyonun dışavurumudur.

    Ya Sonra?
    Annenin bu dönemde psikolojik destek alması büyük önem taşır; çünkü eş, dost, akrabalar onu isteseler de tam olarak anlayamazlar. Burada çözülmemiş bazı çatışmalar yatar. Öncelikle bireysel terapiyle, sonrasında ise sosyal destekle, eşin rol paylaşımıyla ve en önemlisi annenin kendine izin vermesiyle iyileşme süreci gerçekleşebilir. Anne eğer bu dönemde destek alamazsa, bir süre sonra bebekli yaşama alışabilir ama bu durum kendiliğinden geçmek yerine şekil değiştirerek ileride karşısına tekrar çıkması kaçınılmaz bir son olur.

  • Hamilelikte Beklentiler ve Gerçeklik: Anne Adaylarının Duygusal Yolculuğu

    Hamilelikte Beklentiler ve Gerçeklik: Anne Adaylarının Duygusal Yolculuğu

    Gebelik süreci ve anne olmak… Hepimizin zihninde büyülü bir tablo var: karnınızda bir bebek taşıyorsunuz, yüzünüzde huzurlu bir gülümseme, etrafınızda mutluluk dalgaları… Ama durun bir dakika, gerçekten böyle mi? Sosyal medyada gördüğümüz o mükemmel anne profilleriyle kendi gerçeklerimizi karşılaştırdığımızda, ister istemez “Ben niye böyle hissetmiyorum?” diye düşünüyoruz. Bu çelişkiler, anne adaylarının duygusal hazırlığını çok etkiliyor.

    Biraz içten konuşalım mı? Hamilelik, toplumsal olarak hep idealize edilir. Bizim kültürümüzde, “Cennet annelerin ayaklarının altındadır.” diye öyle güçlü bir cümle var ki, sanki her kadın doğuştan “anne olma” yetisiyle doğmuş gibi düşünülüyor. Ama gerçek şu ki, bu süreçte kaygılanmak, soru işaretlerine boğulmak, hatta kendinizi sorgulamak tamamen normal.

    Bebeğime Yetecek Miyim?

    Belki de hamilelikte en çok kafayı kurcalayan sorulardan biri bu: “Bebeğime yetecek miyim?” İster istemez bir suçluluk duygusu doğuyor: Ya eksik kalırsam? Ama işte burada devreye “yeterince iyi anne” kavramı giriyor. Kusursuz olmanıza gerek yok çünkü bebeğinizin size ihtiyacı var, mükemmel bir versiyonunuza değil. Bebek, ihtiyacını anlayan ve elinden geldiğince karşılayan bir anneyle büyümeye hazır.

    Bedenim Değişiyor, Ya Ben?

    Hamilelik, fiziksel olarak da büyük değişimler getiriyor. Tartıdaki rakamın arttığını görmek, vücut şeklinizin değişmesi, esneyen bedeninize ait çatlaklar… Bazen aynaya bakıp “Bu gerçekten ben miyim?” diye düşündüğünüz oluyor, değil mi? Ama unutmayın, bu değişim bebeğinizin sağlığı için. Kendinize biraz anlayış gösterin. Hamilelik bir süreçtir; vücudunuz bu süreçte büyüyor ve dönüşüyor. Hamilelik süreci kalıcı olmadığı gibi, kilolar da kalıcı değil. Artık çatlaklara bile çözüm var!

    Bilinmeyene Yolculuk

    Doğum nasıl olacak? Peki ya bebeğimin sağlığı? Bunlar bilinmeyene duyulan doğal bir korku aslında. Özellikle ilk kez anne olacaklar için bu sorular daha da ağır basıyor. Ama şunu bilmek önemli: İnsan beyni bilinmeyene korku duyar. Bu durumun doğallığının farkında olmak gerek.

    Kendi Annenizden Kalan İzler

    Bazı anne adayları, hamilelikte kendi anneleriyle ilgili duyguları fark ediyor. “Anneme hiç benzemek istemiyorum.” ya da tam tersi “Onun gibi olmayı becerebilecek miyim?” düşünceleri sık sık akla geliyor. Eğer annenizle kötü deneyimler yaşadıysanız, bu duygular daha da yoğun olabilir. Ama korkmayın; sizin hikayeniz size ait. Annenizle yaşadığınız kötü deneyimlerden kalan yüklerle yola devam etmek zorunda değilsiniz.

    Bunları hiç fark etmeyebilirsiniz ama beynimiz bunları asla unutmaz. Yaşadığınız travmalar, vereceğiniz tepkilerle ilişkilendirilir. Anne olmak istememe, doğum sonrası yaşanan depresyon… Hepsi yaşadığınız kötü deneyimlerle bağlantılı olabilir. Psikolojik destek almak ise bu süreçte en büyük ilaç olur.

    Sonuç Olarak…

    Hamilelik süreci ve annelik, kendi doğum sürecimizle de bağlantılıdır. Hem kendinizin hem bebeğinizin sağlıklı bir süreç geçirmesini istiyorsanız, önce kendi annenizle olan doğum sürecinizi ele almanız gerekebilir. Hamilelik, beklentiler ve gerçekler arasında bir denge kurmayı öğrenmek demektir.

    Mükemmel olmak zorunda değilsiniz. Kaygılarınız, korkularınız, hatta zaman zaman hissettiğiniz o suçluluk duyguları normal. Kendinize karşı şefkatli olun. Annelik yolculuğu, tüm bu duygularla şekillenen, size ait bir deneyimdir.

    Bu yazıyı okuyan tüm anne adaylarına söylemek istiyorum:
    “Sen yeterince iyi bir annesin. Bir şeyler olması gerekenden daha kötü gidiyorsa, önce kendi doğumundan başla.”

    Psikolog Dilan Yücel

  • Anne ve Bebek Bağlanması: Sağlıklı Bir Bağ Nasıl Kurulur?

    Anne ve Bebek Bağlanması: Sağlıklı Bir Bağ Nasıl Kurulur?

    Bir bebeğin ilk iki yılı, fiziksel ve psikolojik açıdan en hayati dönemdir diyebiliriz. Bu dönemde kurulan anne-bebek ilişkisi, çocuğun ileriki yaşamındaki bağlanma stillerini, ilişkisel örüntülerini, temel güven duygusunu ve öz-değer algısını belirler. Peki, sağlıklı bir bağlanma nasıl sağlanır? Anne ve bebeğin bu dönemdeki etkileşimleri hangi dinamikleri içerir? 0-2 yaş döneminde nasıl sağlıklı ve güvenli bir bağlanma kurulur? Bu yazıda bu konuları ele alacağız.

    Bağlanma Teorisinin Temelleri

    Bağlanma teorisi, John Bowlby tarafından geliştirilmiş olup, bebeğin sağlıklı bir gelişim gösterebilmesi için bakım verenle güvenli bir bağ kurması gerektiğini savunur. 0-2 yaş, bağlanma için en kritik dönemdir. Bakım verenin tutarlı, sıcak ve duyarlı olması oldukça önemlidir çünkü ilk 6 aya kadar bebek, kendisini bakım verenin bir uzantısı olarak görür. Bowlby’ye göre bağlanma ilişkisi, bebeğin ilerideki tüm ilişkilerine temel oluşturur.

    Sağlıklı Bir Bağlanmanın Özellikleri

    Sağlıklı bir bağlanma, annenin veya birincil bakım verenin bebeğin tepkilerine duyarlı bir şekilde geri bildirim vermesiyle başlar ve devam eder. Fiziksel temas (örneğin ten tene temas), göz teması ve yumuşak bir ses tonu bağlanmayı destekleyen temel unsurlardır.

    Örneğin, bebeğiniz ağladığında ona bir yanıt verirseniz, bebeğiniz kendisini güvende hisseder. Burada bebeğin ağlaması, sizinle kurduğu bir iletişim yoludur. Bebek her ağladığında, ihtiyaç duyduğu bir durumu size iletmeye çalışır. Bu anlarda annenin bebeğin ihtiyacını fark edip gidermesi, sağlıklı ve güvenli bağlanmanın temellerini atar.

    Bebeğiniz doğumdan sonra bir süre küvözde kaldıysa, anne-bebek bağlanmasını ve güven duygusunu pekiştirmek adına “Kanguru Bakımı” yapabilirsiniz. Ten tene temas, küvözden kaynaklı oluşan stres ve kaygıyı minimum düzeye indirir. Araştırmalar, kanguru bakımını uygulayan annelerin bebeklerinin daha hızlı kilo aldığını ve daha sağlıklı geliştiğini göstermektedir.

    Annelerin bu süreçte kaygı duymaları çok normaldir, özellikle de annelikte ilk zamanlarını yaşayanlar için. Donald Winnicott’un “Yeterince İyi Anne” kavramı burada devreye girer. “Çocuğuma yetecek miyim?”, “Yetiyor muyum?” korkusuyla yaşayan annelere önerim, mükemmel olmak zorunda olmadığınızı hatırlamanızdır. Bebeğiniz mükemmel bir anne aramıyor; onun ihtiyaçlarını doğru zamanda karşılayan bir anne arıyor.

    Pratik Öneriler

    • Bebeğinizin ihtiyaçlarını fark edin ve yanıt verin: Ağlaması bir manipülasyon değil, bir ihtiyaç sinyali.
    • Fiziksel temas sağlayın: Bebeğinize dokunun, onu kucaklayın, yumuşak bir sesle konuşarak göz teması kurun ve yanında olduğunuzu hissettirin.
    • Ritüeller oluşturun: Yaşına uygun uyku, beslenme ve oyun gibi aktivitelerde tutarlı bir düzen oluşturun. Uyku öncesi özel bir şarkı söylemek veya bebeğinizle birlikte aynada yüz ifadelerini keşfetmek gibi günlük rutinler, bağlanma ilişkisini güçlendirir.
    • Birlikte keşif anları yaratın: Küçük saklambaç oyunları oynayarak bebeğinizin keşif duygusunu teşvik edin. Basit bir fuların arkasına oyuncak saklamak bile etkili bir bağlanma oyunudur. Ayrıca bebeğinizle aynada yüz ifadelerini keşfederek taklit oyunları da yapabilirsiniz. Bu durum ise duygusal ve sosyal etkileşimi artırır.

    Psikolog Dilan Yücel