Kategori: Uzman Görüşleri

  • Duygularınızı Takip Ederek Alışkanlıklarınızı Değiştirin

    Duygularınızı Takip Ederek Alışkanlıklarınızı Değiştirin

    Bilimsel çalışmalar duygu takibinin davranış değişikliğinde nasıl güçlü bir araç olduğunu ortaya koyuyor (Hollis ve diğerleri, 2015). Çalışma, olumsuz alışkanlıkların duygusal sonuçlarını anlamanın ve yansımanın davranış değişikliğini teşvik edebileceği hipotezine dayanıyordu.

    Araştırma, 21 gün boyunca, sigara içme veya aşırı yemek yeme gibi alışkanlıkları değiştirmek isteyen 35 katılımcı üzerinde gerçekleştirildi. Katılımcılar iki gruba ayrıldı:

                •          Duygu Odaklı Takip Grubu: Alışkanlıkları gerçekleştirdiklerinde veya kaçındıklarında hissettikleri duyguları yazılı olarak kaydettiler ve geçmiş girişleri gözden geçirdiler.

                •          Bilgi Odaklı Takip Grubu: Alışkanlıklarının zaman, yer ve sosyal bağlam gibi objektif bilgilerini kaydettiler.

    Duygu Takibinin Gücü: Çarpıcı Bulgular

                1.         Daha Yüksek Başarı Oranı

    Duygu odaklı takip, alışkanlıklardan tamamen kaçınılan günlerin oranını önemli ölçüde artırdı (%27,78; bilgi odaklı grupta %6,25). Bu sonuç, duygusal farkındalığın alışkanlıkların üstesinden gelmede güçlü bir araç olduğunu gösteriyor.

                2.         Derin İçgörüler ve Farkındalık

    Duygu takibi, katılımcılara yalnızca bir davranışın ne zaman ve nerede gerçekleştiğini değil, aynı zamanda neden gerçekleştiğini düşünme fırsatı sundu. Bu süreç, geleceğe yönelik daha geniş dersler çıkarılmasını ve zararlı davranışların duygusal sonuçlarının daha iyi anlaşılmasını sağladı.

                3.         Başarısızlıkların Motivasyon Kaynağı Olarak Rolü

    Araştırmada, başarısızlık günlerine dair yansımalar (ör. pişmanlık veya üzüntü), başarılı günlerden daha güçlü bir motivasyon kaynağı olarak bulundu. Olumsuz duygular, kişilerin alışkanlıklarıyla yüzleşmesine ve daha etkili değişiklikler yapmasına yardımcı oldu.

                4.         Dil Kullanımı ve Başarı İlişkisi

    Duygu odaklı grup, kayıtlarında daha fazla iç görü içeren ifadeler kullandı (ör. “fark ettim”, “çözdüm”). Bu dil kullanımı, alışkanlık değişikliğinde daha yüksek başarı oranlarıyla ilişkilendirildi.

    Duygu Takibini Hayatınıza Nasıl Uygulayabilirsiniz?

    Bu bilimsel bulgular, duygu takibinin etkili bir davranış değişikliği aracı olduğunu gösteriyor. İşte bu yöntemi hayatınıza entegre etmeniz için birkaç öneri:

                1.         Duygularınızı Günlük Olarak Kaydedin

    Her gün, alışkanlıklarınızla ilgili hissettiklerinizi ve bu duyguların nedenlerini yazın. Örneğin, “Bugün bunu yaptım çünkü stresliydim, ama sonrasında pişman oldum.” gibi bir kayıt, gelecekte daha bilinçli kararlar almanıza yardımcı olabilir.

                2.         Başarılarınızı ve Başarısızlıklarınızı Gözden Geçirin

    Geçmişteki girişlerinizi inceleyerek, hangi durumların sizi tetiklediğini ve neyin işe yaradığını fark edin. Başarısız günlerinizden ders çıkarın ve bu dersleri gelecekte kullanın.

                3.         Duygusal Farkındalığınızı Artırın

    Bir alışkanlığın yalnızca fiziksel değil, duygusal sonuçlarını da dikkate alın. Bu farkındalık, alışkanlıklarınızla daha güçlü bir bağ kurmanıza ve bu bağları değiştirmek için daha istekli olmanıza yardımcı olur.

    Neden Önemli?

    Bu çalışma, duyguların davranış değişikliğinde genellikle göz ardı edilen ama kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Duygularını fark eden ve takip eden kişiler:

                •          Daha bilinçli kararlar alıyor.

                •          Başarısızlıklarından ders çıkarıyor.

                •          Daha kalıcı davranış değişikliklerine ulaşıyor.

    Sonuç: Duygularınızı İzleyerek Değişimi Başlatın

    Duygularınız, davranışlarınızı anlamanın ve değiştirmenin anahtarıdır. Bugünden başlayarak, duygu takibini bir alışkanlık haline getirin ve bu bilimsel yöntemin hayatınızı nasıl dönüştürebileceğini keşfedin. Unutmayın, küçük bir farkındalık, büyük değişimlerin başlangıcı olabilir.

    Pratik Öneriler

         1.    Duygu Takibine Başlayın: Mobil uygulamalardan faydalanarak duygularınızı düzenli olarak kaydedin. Bu, hangi durumların sizi nasıl etkilediğini anlamanıza yardımcı olur.

         2.    Duygularınızı Tanımlayın ve İfade Edin: Kendinizi hislerinize göre tanımlamaktan çekinmeyin. Örneğin, “Bugün kendimi huzurlu hissediyorum” veya “Endişeliyim çünkü bir sorunla karşılaştım” gibi cümlelerle duygularınızı ifade edin.

         3.    Rutin Oluşturun: Duygu takibi bir alışkanlık haline geldiğinde, kendinizi daha iyi anlar ve duygusal sağlığınıza daha kolay müdahale edebilirsiniz.

         4.    Uzman Yardımı Alın: Eğer duygularınızla başa çıkmakta zorlanıyorsanız, bir uzmandan destek alın. Duygu takibi ile elde ettiğiniz veriler, uzmanla görüşmelerinizde size rehberlik edebilir.

    Kaynakça

    Hollis, Victoria & Konrad, Artie & Whittaker, Steve. (2015). Change of Heart: Emotion Tracking to Promote Behavior Change. 10.1145/2702123.2702196.

  • Duygu Takibinin Gücü: Olumlu Duygularınızı Kalıcı Hale Getirin

    Duygu Takibinin Gücü: Olumlu Duygularınızı Kalıcı Hale Getirin

    Günlük duygularımızın farkına varmak ve onları takip etmek, daha mutlu ve dengeli bir hayatın anahtarı olabilir mi? Bilimsel çalışmalar bu soruya net bir yanıt veriyor: Evet, olabilir! Duyguları düzenli olarak takip etmenin, özellikle olumlu duyguların sürekliliğini artırmada güçlü bir etkisi var. Gelin, bu etkilerin bilimsel temellerine birlikte göz atalım.

    Araştırmanın Arka Planı

    2023 yılında Amerika’daki Arizona State, Pennsylvania ve Virginia üniversitelerinden bir ekip, 1.025 katılımcıyla kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi. Amaçları, duygu takibinin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini anlamaktı. Katılımcılar 21 ila 28 gün boyunca günlük duygularını izledi ve şu üç gruba ayrıldı:

                •          Takip Grubu: Geçmiş duygularını grafikler ve duygulara neden olan olayların açıklamaları ile takip ettiler.

                •          Raporlama Grubu: Sadece o günkü duygularını kaydettiler ama geçmiş verileri inceleyemediler.

                •          Kontrol Grubu: Duygularını hiç kaydetmediler, yalnızca günlük rutinlerle ilgili sorulara yanıt verdiler.

    Araştırmanın temel amacı, geçmiş duyguların hatırlanmasının olumlu ve olumsuz duyguların sürekliliğini nasıl etkilediğini anlamaktı. Geçmiş araştırmalar, insanların olumsuz olayları ve duyguları daha kolay ve detaylı hatırladığını, buna karşın olumlu duyguların hafızada daha silik kaldığını göstermişti. Bu doğal eğilim nedeniyle, mutlu anılarımız genellikle arka planda kalabiliyor. Ancak araştırma, bu olumlu duyguları hatırlamaya yönelik basit bir hatırlatmanın bile bu durumu değiştirebileceğini ortaya koyuyor.

    Olumlu Süreklilik Etkisi Nedir?

    Araştırmanın iki aşamasında da “olumlu süreklilik etkisi” (positive persistence effect) adı verilen bir fenomen gözlemlendi.

                1.Olumlu Duygular Daha Uzun Süre Korundu: Takip grubundaki katılımcılar, raporlama grubuna kıyasla olumlu duygularını %15 daha uzun süre korudu. Ancak olumsuz duyguların kaydedilmesi böyle bir etkiye neden olmadı.

                2.Hatırlatmaların Gücü: Geçmiş duyguları grafiklerle veya açıklamalar ile hatırlayan kişiler, olumlu duygularını daha güçlü bir şekilde sürdürebildi.

                3.Duyguların Nedenlerini Hatırlamak: Sadece duyguları değil, bu duyguların nedenlerini de hatırlatan anımsatıcılar olumlu etkileri daha da artırdı.

    Bu bulgular, olumlu duyguların kaydedildiğinde daha kalıcı olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla olumlu duygularımızı kaydetmek ve bir grafikle takip etmek bu duyguların ertesi güne taşınmasına yardımcı oluyor. Dahası, bu duyguların nedenlerinin de hatırlanması bu etkiyi arttırıyor.

    Duygu takibi yapmak, hem zihinsel sağlığınızı desteklemek hem de mutlu anılarınızın etkisini sürdürmek için güçlü bir araç olabilir. İşte başlamak için basit bir rehber:

    1.Duygularınızı Günlük Olarak Kaydedin: Bugün nasıl hissettiğinizi ve neden böyle hissettiğinizi Elika duygu takibi ile kaydedebilirsiniz.

    2.Geçmişi Gözden Geçirin: Önceki günlerde sizi mutlu eden durumları inceleyerek tekrar deneyimlemek için fırsatlar yaratın.

    3.Olumlu Anılarınızı Güçlendirin: Grafiklerle veya notlarla geçmiş mutlu anılarınızı hatırlayabilirsiniz.

    Duygu Takibinin Zihinsel Sağlığa Katkısı

    Araştırma, olumlu duyguların sürekliliğini artırmanın şu faydalarını vurguluyor:

                •          Stres Yönetimi: Geçmiş olumlu deneyimlerinizi hatırlamak, stresli durumları daha kolay atlatmanıza yardımcı olabilir.

                •          Daha Sağlıklı Ruh Hali: Düzenli duygu takibi, genel yaşam memnuniyetinizi artırabilir.

                •          Kendinizi Tanıma: Günlük duygularınızı kaydetmek, kendinizi daha iyi anlamanıza ve tetikleyicilerinizi fark etmenize olanak tanır.

    Kaynakça

    Boghrati, R., Sharif, M. A., Yousefi, S., & Heydarian, A. (2024). Emotion tracking (vs. reporting) increases the persistence of positive (vs. negative) emotions. Journal of Experimental Social Psychology, 110, 104556. https://doi.org/10.1016/j.jesp.2023.104556

  • Doğal Güzelliğinizin Altın Anahtarı

    Doğal Güzelliğinizin Altın Anahtarı

    Nude Makyaj: Doğal Güzelliğin Sırrı

    Son yıllarda makyaj dünyasında doğallık ve sadelik ön plana çıktı. Nude makyaj, doğal görünümünüzü zarifçe ortaya çıkaran bir stil. Ancak, bu basit gibi görünen makyaj aslında bilgi ve ustalık gerektirir. Peki, nude makyajı nasıl mükemmel yapabilirsiniz?

    Nude Makyajın Temel Özelliği: Sadelik ve Doğallık

    Nude makyaj, “daha az, daha çoktur” ilkesine dayanır. Amaç, cildinizin doğal dokusunu ve güzelliğini vurgulamak, makyaj yapmamış gibi görünmektir. Bu stil, sağlıklı ve ışıltılı bir ciltle başlar. Kapatıcı ve fondöten gibi ürünler minimal kullanılmalı, cilt tonunuza uygun hafif dokulu ürünler tercih edilmelidir.

    Cilt ve Fondöten Seçimi

    Nude makyajda ağır fondötenler ve yoğun kapatıcılar kullanılmaz. Amaç, cildinizi kapatmaktan ziyade eşit ve sağlıklı bir ton yakalamaktır. Hafif bir BB krem veya cilt tonunuza yakın bir fondöten ile doğal ışıkla dans eden pürüzsüz bir yüzey oluşturabilirsiniz. Kuru ciltler için nemlendirici bazlar, yağlı ciltler içinse matlaştırıcı ürünler idealdir.

    Göz Makyajında Minimalizm

    Gözler, bir kadının en güçlü ifade aracıdır. Nude makyajda göz makyajı da doğal ve etkili olmalıdır. Kahverengi tonları, şampanya beji veya altın yansımalı farlar gözlerinizi belirginleştirir. İnce bir göz kalemi veya hafif bir maskara ile kirpiklerinizin doğal yapısını ön plana çıkarabilirsiniz.

    Doğal Aydınlık

    Nude makyajda cildinize sağlıklı bir ışıltı katmak, onu daha taze ve canlı hale getirir. Bronzer, allık ve aydınlatıcıyı doğru kullanmak, yüzünüzde doğal bir ışıltı oluşturur. Şeftali tonlarında bir allık ile yanaklarınızı aydınlatabilir, hafif ışıltılı aydınlatıcılar kullanarak doğal bir görünüm elde edebilirsiniz.

    Dudaklar

    Nude makyajın en ikonik kısmı, dudaklardır. Dudaklar, cilt tonunuza en yakın renklerde olmalıdır. Şeftali, nude pembe, kahve alt tonlu bej rujlar dudaklarınızı zarifçe vurgular. Dudak kalemi ile dudak hatlarını belirginleştirebilir, dudak parlatıcısı ile dudaklarınızı daha dolgun ve doğal gösterebilirsiniz.

    Nude Makyajın Son Dokunuşları

    Nude makyajda abartıya kaçmamak esastır. Göz alıcı olmaktan ziyade zarif olmak bu stilin özüdür. Kendinizi en doğal ve en özgür halinizle ortaya koymak, bu makyajın amacıdır. Nude makyaj, sadece bir makyaj stili değil, bir duruş ve kendinizi yeniden doğmuş gibi hissetmenizi sağlar.

  • Duygu Takibi ve Öz Farkındalığın Önemi

    Duygu Takibi ve Öz Farkındalığın Önemi

    Duygularınızı düzenli olarak takip etmek, duygusal öz farkındalığınızı artırmanın en etkili yollarından biridir. Duygusal farkındalık, sadece ruh halinizi anlamakla kalmaz, aynı zamanda bu duyguların kaynağını ve etkilerini fark etmenize yardımcı olur (Kauer et al., 2012). Bu, stres ve kaygıyı daha etkili bir şekilde yönetmenizi sağlar ve daha ciddi ruh sağlığı sorunlarının gelişmesini önler (Gross et al., 1997).

    Duygusal Farkındalığın Önemi: Düşük duygusal farkındalık, genellikle anksiyete ve depresyon gibi ruhsal sağlık sorunlarının temel nedenlerinden biri olarak kabul edilir (Suveg et al., 2009). Duygularınızı anlamak ve ifade edebilmek, bu sorunların önüne geçmekte önemli bir adımdır.

    Mobil sağlık uygulamaları, günlük duygu takibi yapmanıza olanak tanıyarak duygularınızı düzenli bir şekilde kaydetmenizi sağlar. Bu süreç, ruh halinizdeki değişimleri anlamanızı ve hangi durumların duygusal dalgalanmalara neden olduğunu fark etmenizi kolaylaştırır. Örneğin, hangi durumlarda stresli hissettiğinizi ya da sizi neyin mutlu ettiğini daha net bir şekilde anlayabilirsiniz.

    Duygu Düzenleme: Etiketlemenin ve Yeniden Çerçevelemenin Beyindeki Gücü

    Duygular üzerine düşünmek ve onları anlamaya çalışmak, ruh sağlığınız üzerinde olumlu etkiler yaratır. Özellikle duygularınızı açıkça tanımlamak ve ifade etmek, duygusal düzenlemeyi kolaylaştırır. Örneğin, “Kendimi endişeli hissediyorum” veya “Bugün çok mutluyum” gibi ifadeler kullanmak, beyninizde duyguları otomatik olarak düzenleyen mekanizmaları harekete geçirir. Bu, olumsuz duyguları azaltırken olumlu duygularınızı artırır (Burklund et al., 2014).

    Araştırmalar, iki etkili stratejiyi öne çıkarıyor: duygusal etiketleme (affect labeling) ve yeniden çerçeveleme (reappraisal). Bu yöntemler, duygusal yükü hafifletmek ve daha dengeli bir ruh hali sağlamak için güçlü araçlardır.

    İki Strateji Nasıl Çalışır?

                1.         Duygusal Etiketleme

    Hissettiğiniz duygulara basitçe bir isim vermeyi içerir. Örneğin, “Korkuyorum” veya “Üzgünüm” diyerek, olumsuz duyguları düzenlemek mümkündür. Bu strateji az çaba gerektirir ama etkili sonuçlar sağlar.

                2.         Yeniden Çerçeveleme

    Bir durumu daha olumlu bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmektir. Örneğin, “Bu hata bir öğrenme fırsatı” gibi bir düşünce biçimi geliştirmek, duygusal tepkiyi hafifletir ve zihinsel dayanıklılığı artırır.

    Araştırma Sonuçları

    Bilimsel bir çalışma, bu iki stratejinin beyin üzerindeki etkilerini karşılaştırmıştır. Katılımcılar, olumsuz görüntülere maruz kaldıklarında, her iki yöntem de duygusal yoğunluğu azaltmada etkili bulunmuştur. Özellikle:

                •          Her iki strateji de amigdala aktivitesini azaltmış, beynin duygusal düzenlemede önemli rol oynayan prefrontal korteks bölgelerini harekete geçirmiştir.

                •          Yeniden çerçeveleme daha geniş bir beyin aktivasyonu üretmiştir, çünkü daha karmaşık bilişsel süreçler içerir.

                •          Duygusal etiketleme ise daha basit ve kolay uygulanabilir bir seçenek olarak öne çıkmıştır.

    Bu sonuçlar, iki stratejinin de duygusal düzenlemeyi nöral seviyede etkili bir şekilde desteklediğini göstermektedir.

    Duygusal düzenleme, aynı zamanda düşüncelerinizi yeniden değerlendirme alışkanlığını geliştirir. Duygularınızı bastırmak yerine onları sağlıklı yollarla ifade etmenizi sağlar. Bu süreç, genel psikolojik sağlamlığınızı artırır ve günlük hayatınızdaki zorluklarla daha iyi başa çıkmanıza yardımcı olur (Haga et al., 2007).

    Kaynakça

    Burklund, L. J., Creswell, J. D., Irwin, M. R., & Lieberman, M. D. (2014). The common and distinct neural bases of affect labeling and reappraisal in healthy adults. Frontiers in Psychology, 5, 221. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2014.00221

    Gross, J. J., & Levenson, R. W. (1997). Hiding feelings: The acute effects of inhibiting negative and positive emotion. Journal of Abnormal Psychology, 106(1), 95–103. https://doi.org/10.1037/0021-843X.106.1.95

    Haga, S. M., Kraft, P., & Corby, E. (2007). Emotion regulation: Antecedents and well-being outcomes of cognitive reappraisal and expressive suppression in cross-cultural samples. Journal of Happiness Studies, 10(3), 271–291. https://doi.org/10.1007/s10902-007-9080-3

    Kauer, S. D., Reid, S. C., Crooke, A. H. D., Khor, A., Hearps, S. J. C., Jorm, A. F., et al. (2012). Self-monitoring using mobile phones in the early stages of adolescent depression: Randomized controlled trial. Journal of Medical Internet Research, 14(3), e67. https://doi.org/10.2196/jmir.1858

    Suveg, C., Hoffman, B., Zeman, J. L., & Thomassin, K. (2009). Common and specific emotion-related predictors of anxious and depressive symptoms in youth. Child Psychiatry & Human Development, 40(2), 223–239. https://doi.org/10.1007/s10578-008-0121-x

  • Hamilelikte Beslenme ve Psikolojik Sağlık

    Hamilelikte Beslenme ve Psikolojik Sağlık

    Hamilelikte duygusal dalgalanmalar, ilk trimesterdan itibaren başlar. Endişe, sinir, ağlama halleri veya birden kahkahalara boğulmak… Bunlar sürecin doğal getirdikleridir. Vücudunuzun hormonal olarak değişmeye başladığının bir göstergesidir. Dengeli bir beslenme ise bu süreci daha rahat atlatmanıza yardımcı olabilir.

    Tüketilmesi Faydalı Besinler

    • Ceviz, Badem, Fındık: Omega-3 yağ asitleri sayesinde ruh halini düzenler.
    • Yoğurt ve Kefir: Probiyotikler, bağırsak-beyin ekseni üzerinde olumlu etki yaparak kaygıyı azaltır.
    • Tam Tahıllar: Kan şekerini dengeleyerek anksiyete dalgalanmalarını önler.
    • Yeşil Yapraklı Sebzeler: Folik asit içeriğiyle stres seviyelerini azaltır.

    Riskli Besinler

    • İşlenmiş Gıdalar: Ruh halini olumsuz etkileyen iltihaplanmaya neden olabilir.
    • Civa İçeriği Yüksek Balıklar: Zehirlenme riski taşır.

    Tüketilmesi Gerekli Vitaminler

    • B6 Vitamini (Muz, patates): Serotonin üretimini destekler.
    • Omega-3 Yağ Asitleri (Somon, ceviz): Stresi azaltır, zihinsel netlik sağlar.
    • Magnezyum (Ispanak, badem): Rahatlama ve uykuya destek olur.

    Hormonlar ve Beslenmenin Etkisi
    Hamilelik sürecinde değişen hormon seviyeleri, ruh hali dalgalanmalarına neden olabilir. Bu durum zaman zaman kaygı, huzursuzluk ve yorgunluk hissiyle kendini gösterebilir. Magnezyum eksikliği, kas gerginliği ve sinirlilik gibi durumları tetikleyebilirken, Omega-3 yağ asitleri gibi besinlerin düzenli tüketimi ruh halini dengeleyebilir.

    Daha sakin bir hamilelik geçirmek için günlük diyetinizde somon, ceviz ve badem gibi besinlere yer verebilir; sabahları bir muz tüketerek B6 vitamini desteği sağlayabilirsiniz. Ayrıca, tam tahıllı gıdalarla kan şekerinizi dengeleyerek ani ruh hali değişimlerini önleyebilirsiniz.

    Beslenmenin Duygusal Bağlantısı ve Öz Bakım
    Düzenli bir yemek planı, anne adayları için yalnızca fiziksel sağlık açısından değil, duygusal bağ kurma ve öz bakım süreci açısından da önemlidir. Örneğin, her öğünde sevdiğiniz bir besini tüketmek ya da sıcak bir çorbayla günü tamamlamak, size hem huzur hem de mutluluk verebilir. Unutmayın, dengeli beslenme sadece bebeğinizin değil, sizin de psikolojik iyi oluşunuzu destekler.

    Lif Tüketimi ve Mental Sağlık
    Özellikle lif açısından zengin gıdaların tüketimi, hamilelik ve doğum sonrası dönemde kadınların ruh sağlığını destekler. Southern Cross Üniversitesi‘nden araştırmacılar, yüksek lif alımının hamile ve doğum sonrası kadınlarda daha iyi mental sağlık sonuçlarıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Lif, bağırsaklardaki yararlı bakterilerin büyümesini teşvik ederek anti-inflamatuar özellikler sağlar ve serotonin üretimini destekler; bu da ruh hali düzenlemesinde kritik bir rol oynar.

    Bu nedenle, meyveler, baklagiller ve tam tahıllar gibi lif açısından zengin gıdalar tüketmek, hem sindirim hem de psikolojik sağlığınızı desteklemek için önemlidir.

  • Hamilelikte Ağız Mikrobiyomu ve Ruh Sağlığı – Bu Bağlantıyı Biliyor muydunuz?

    Hamilelikte Ağız Mikrobiyomu ve Ruh Sağlığı – Bu Bağlantıyı Biliyor muydunuz?

    Hamilelik, bir kadının hayatındaki en heyecan verici ama aynı zamanda en zorlu dönemlerden biri olabilir. Bu süreçte stres, kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi ruhsal durumlar, sadece annenin değil, bebeğin sağlığını da etkileyebilir. Son araştırmalar, bu ruhsal durumların sadece beyindeki kimyasallarla değil, ağız mikrobiyomumuzdaki (ağzımızda yaşayan bakteriler ve diğer mikroorganizmalar) değişikliklerle de bağlantılı olabileceğini gösteriyor.

    Ağız mikrobiyomu genelde diş sağlığıyla ilişkilendirilir. Ancak, 2024 yılında yapılan bir çalışmada bilim insanları ağız mikroplarının beyin işlevlerini ve ruh sağlığını etkileyebileceğini keşfettiler. Peki, bu nasıl mümkün olabilir?

    Olası Mekanizmalar:

    •      Stresle ilişkili ağız kaynaklı iltihapların beyne ulaşması.

    •      Ağız mikroplarının merkezi sinir sistemi için önemli nörotransmitterlerin üretimini etkilemesi.

    •      Stresle değişen ağız mikrobiyomlarının bağırsaklara geçerek beyni dolaylı olarak etkilemesi.

    Yeni bir çalışmada, hamileliğin ikinci trimesterinde olan kadınlardan alınan tükürük örnekleri analiz edildi. Katılımcıların stres, kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu belirtileri değerlendirildi. Sonuçlar oldukça dikkat çekiciydi:

    1.   Mikrobiyal Çeşitlilik: Yüksek kaygı ve depresyon belirtileri olan kadınların ağız mikrobiyomunda daha fazla çeşitlilik (farklı bakteri türlerinin zenginliği) görüldü.

    2.   Mikrobiyomun Yapısındaki Değişiklikler: Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri yüksek olan kadınlarda mikrobiyomun genel yapısı değişmişti.

    3.   Ruhsal Duruma Özgü Değişiklikler: Stres, kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi farklı ruhsal durumlar, ağız mikrobiyomunda birbirinden farklı değişikliklere neden oluyordu.

    Bu bulgular, ağız mikrobiyomunun hamilelikte ruh sağlığı üzerinde ne kadar önemli bir rol oynayabileceğini ilk kez ortaya koydu.

    Neden Ağız Mikrobiyomu Bağırsak Mikrobiyomundan Farklı?

    Bağırsak mikrobiyomu uzun süredir ruh sağlığı ile ilişkilendiriliyor. Ancak ağız mikrobiyomu, bağırsak mikrobiyomuna göre daha özgün etkiler gösteriyor. Ağızdaki mikroorganizmaların doğrudan beyne ulaşabilmesi veya stresle doğrudan değişime uğrayabilmesi, bu farkın temel nedenlerinden biri olabilir.

    Anne Sağlığı İçin Uygulanabilir Öneriler

    Bu araştırma, hamile kadınların ağız mikrobiyomunu iyileştirmek için yeni yaklaşımların önünü açıyor. İşte bazı pratik öneriler:

    Probiotik Kullanımı

    Daha önce bağırsak mikrobiyomunun probiyotik tedavilerle hedef alınarak anne ruh sağlığını iyileştirdiği gösterilmişti. Benzer şekilde, ağız mikrobiyomunu hedef alan yaklaşımlar geliştirilebilir.

    Ağız mikrobiyomunu dengeleyen probiyotikler, yüksek stres ve zayıf ruh sağlığı yaşayan annelere fayda sağlayabilir.

    Diyet ve Oral Sağlık Tavsiyeleri:

    •      Anne adaylarının ağız mikrobiyomunu desteklemek için özel diyetler önerilebilir.

    •      Ağız sağlığını iyileştirmeye yönelik öneriler (düzenli diş fırçalama, ağız gargarası kullanımı vb.) stresi azaltmaya ve ruh sağlığını desteklemeye katkı sağlayabilir.

    Profesyonel Destek

    Hamilelikte ruhsal sağlığı desteklemek için ağız sağlığı uzmanlarına danışmak ve mikrobiyom dostu diş ürünlerini kullanmak iyi bir başlangıç olabilir.

    Bu çalışma, ağız sağlığının hamilelikte sadece fiziksel sağlık için değil, ruhsal sağlık için de kritik olduğunu gösteriyor. Anne adayları için ağız mikrobiyomuna dikkat etmek, stres ve ruhsal durumlarla başa çıkmada yeni bir yol olabilir. Sağlıklı bir ağız, hem annenin hem de bebeğin gelecekteki sağlığına katkıda bulunabilir.

    Kaynakça

    Alex, A. M., Levendosky, A. A., Bogat, G. A., & others. (2024). Stress and mental health symptoms in early pregnancy are associated with the oral microbiome. BMJ Mental Health, 27, e301100. https://doi.org/10.1136/bmjment-2023-301100

  • RSV Virüsü Hakkında Bunları Biliyor Muydunuz?

    RSV Virüsü Hakkında Bunları Biliyor Muydunuz?

    Bebeklerimizin sağlığı her anne için en önemli önceliklerden biridir. Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi solunum sinsityal virüsü (RSV), bebekler ve küçük çocuklar için ciddi solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilen bir virüstür. Bu konuda bilinçlenerek bebeklerimizi daha iyi koruyabileceğimiz için bu yazımızda bilimsel araştırmalara dayalı bilgilerle RSV’yi anlamanıza ve bebeğinizi nasıl koruyacağınızı öğrenmenize yardımcı olacağız.

    RSV Nedir?

    RSV, özellikle bebeklerde bronşiolit ve zatürree gibi alt solunum yolu enfeksiyonlarının en yaygın nedenidir. Araştırmalara göre, tüm bebeklerin %90’ı iki yaşına kadar RSV ile enfekte olur ve bu vakaların %40’ında alt solunum yolu enfeksiyonları gelişir (Baraldi ve diğerleri, 2022). Görüldüğü gibi RSV oldukça yaygındır ve ciddi hastalıklara neden olabileceği gibi, çoğu zaman hafif soğuk algınlığı belirtileriyle de kendini gösterebilir.

    RSV’nin Bebekler Üzerindeki Etkisi

    Her yıl dünya çapında RSV nedeniyle 3 milyon çocuk hastaneye yatırılmaktadır. Bebeklerin %75’i önceden bilinen herhangi bir sağlık sorunu olmamasına rağmen RSV kaynaklı hastaneye yatmaktadır (Baraldi ve diğerleri, 2022; Esposito ve diğerleri, 2022). Bu oranlar sizi korkutmanın aksine bunlarla karşı karşıya gelirseniz ne kadar yaygın olduğunu hatırlatabilir.

    Doğum Ayı ve RSV Riski

    İlginç bir bilimsel araştırmada bebeğin doğduğu ayın RSV riskini etkileyebileceğini ortaya koymuştur.

    • Ekim-Aralık aylarında doğan bebekler, RSV sezonuna çok küçük yaşta girdikleri için daha savunmasızdır ve ciddi enfeksiyon ve hastaneye yatma riski daha yüksek olabilir.
    • Mayıs-Eylül aylarında doğan bebeklerin ilk RSV sezonunda hastalanma riski daha yüksektir ancak ilk maruz kaldıklarında genellikle daha büyük oldukları için daha hafif belirtiler gösterirler. Yine de RSV’ye karşı oldukça dikkatli olunmalıdır (Gantenberg ve diğerleri, 2024).

    Hastalığın Kasım- Aralık aylarında başlayıp, Ocak-Şubat aylarında zirveye ulaştığını ve Nisan ayı sonunda sona erdiğini göz önüne aldığımızda bu şaşırtıcı olmamalıdır.

    Anne Sütünün Koruyucu Gücü

    Anne sütü, bebeklerin bağışıklığını güçlendiren doğal bir mucizedir. 2000-2021 yılları arasındaki çalışmaları inceleyen geniş kapsamlı bir araştırmaya göre, yalnızca anne sütüyle beslenen bebeklerde RSV enfeksiyonları ve hastaneye yatış oranlarının önemli ölçüde daha düşük olduğu tespit edilmiştir (Mineva ve diğerleri, 2023). Özellikle yaşamın ilk dört ayında sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde RSV’ye bağlı ciddi hastalık riskinin belirgin bir şekilde azaldığı bulunmuştur. Anne sütü, bebeklerimiz için “doğanın ilk aşısı” olarak tanımlanabilir.

    Korunma Yöntemleri

    Bilimsel çalışmalar, RSV’ye karşı koruma sağlamak için farklı yaklaşımlar geliştirmektedir. Bunlar arasında anne aşılaması, uzun etkili monoklonal antikorlar ve pediatrik aşılar yer alır:

        1.  Anne Aşılaması: Gebelik sırasında yapılan aşılar, plasenta yoluyla bebeğe antikor transferi sağlar. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), bu yöntemin ilk dört ay boyunca RSV enfeksiyonlarını önlemede %70’in üzerinde etkili olmasını hedeflemektedir (Baraldi ve diğerleri, 2022).

        2.  Uzun Etkili Monoklonal Antikorlar: Tek doz uygulanan bu antikor, tüm RSV sezonu boyunca koruma sağlar. Klinik çalışmalarda, bu yöntemle RSV’ye bağlı hastaneye yatışların %83 oranında azaldığı görülmüştür (Esposito ve diğerleri, 2022).

        3.  Hijyen Önlemleri: El yıkama, yüzeylerin temiz tutulması ve kalabalık ortamlardan kaçınma gibi basit önlemler, RSV’nin bulaşmasını önlemede oldukça etkilidir (Baraldi ve diğerleri, 2022).

    Bu yöntemleri doktorunuza danışarak değerlendirebilirsiniz.

    Pozitif Bir Bakış Açısı

    RSV, ciddi bir sağlık sorunu olsa da bu konuda yapılan çalışmalar umut vericidir. Yeni aşılar ve tedaviler sayesinde RSV’ye bağlı hastalık yükü azaltılabilir. Özellikle uzun etkili antikorlar ve anne sütü gibi doğal koruma yöntemleri, bebeklerimiz için güçlü bir savunma oluşturabilir.

    Önemli Hatırlatma

    Bu yazıda sunulan bilgiler, bilimsel araştırmalara dayanmaktadır. Ancak, her bebeğin sağlık durumu farklıdır. Bu nedenle, RSV’ye karşı bir koruma yöntemi seçmeden önce mutlaka bir doktora danışın. Unutmayın, bebeklerimizin sağlığını en iyi şekilde koruyabilmek için uzman tavsiyesi almak her zaman en doğru yaklaşımdır.

    Kaynakça

    Baraldi, E., Checcucci Lisi, G., Costantino, C., Heinrichs, J. H., Manzoni, P., Riccò, M., & Vassilouthis, N. (2022). RSV disease in infants and young children: Can we see a brighter future? Human Vaccines & Immunotherapeutics, 18(4). https://doi.org/10.1080/21645515.2022.2079322

    Esposito, S., Abu Raya, B., Baraldi, E., Flanagan, K., Martinon Torres, F., Tsolia, M., & Zielen, S. (2022). RSV prevention in all infants: Which is the most preferable strategy? Frontiers in Immunology, 13, Article 880368. https://doi.org/10.3389/fimmu.2022.880368

    Gantenberg, J. R., van Aalst, R., Bhuma, M. R., Limone, B., Diakun, D., Smith, D. M., Nelson, C. B., Bengtson, A. M., Chaves, S. S., La Via, W. V., Rizzo, C., Savitz, D. A., & Zullo, A. R. (2024). Risk analysis of respiratory syncytial virus among infants in the United States by birth month. Journal of the Pediatric Infectious Diseases Society, 13(6), 317–327. https://doi.org/10.1093/jpids/piae042

    Mineva, G. M., Purtill, H., Dunne, C. P., & Philip, R. K. (2023). Impact of breastfeeding on the incidence and severity of respiratory syncytial virus (RSV)-associated acute lower respiratory infections in infants: A systematic review highlighting the global relevance of primary prevention. BMJ Global Health, 8, e009693. https://doi.org/10.1136/bmjgh-2022-009693

  • Anne Yorgunluğu (Mom Burnout) ve Kendine Zaman Ayırmanın Psikolojik Önemi

    Anne Yorgunluğu (Mom Burnout) ve Kendine Zaman Ayırmanın Psikolojik Önemi

    Anne olmak denince şüphesiz en çok fedakârlık kelimesi akıllara geliyor. Fiziksel olarak yorucu olan bu yolculukta şüphesiz psikolojik olarak da etkileniyoruz. Çocuğunuzun ihtiyaçlarına yetişmeye çalışırken, mükemmel anne olma arzusu sizi psikolojik ve fizyolojik olarak tüketebilir. Bu sürece girmeden durmanız gerektiğini fark etmek lazım ama bazen bu tükenmişliği anlamak için yaşamak gerekiyor.

    Tükenmişlik Neden Olur?

    1- Duygusal Yüklenme: Anne olarak her şeye yetişme isteği, çocuk veya çocukların ihtiyaçlarının sadece anne tarafından karşılanması, annenin birden fazla kişiye (örneğin anneanne, dede vb.) bakması, annenin kendi çocukluk travmalarını yansıtması (öfke, fedakârlık, çocuğa yapışma, reddetme gibi).
    2- Destek Eksikliği: Eş veya sosyal çevreden destek görmeme ya da kendinden başkasına güvenmeyip çocuğunu teslim etmeme.
    3- Mükemmeliyetçilik: Her şeyin en iyisini yapmalıyım hissi ile hareket etme.
    4- Kendi İhtiyaçlarını Görmezden Gelme: Annenin kendi sosyal hayatına ve kendine zaman ayırmaması.

    Psikolojik Etkileri Nelerdir?

    Anne olarak yaşadığınız yorgunluk sizi anksiyete, depresyon ve özgüven eksikliğine sürükleyebilir. Özellikle bebekliğinizde ve çocukluğunuzda kendi annenizle yaşadığınız deneyimler tükenmişliğinizi besler. Bazı anneler göremedikleri ilgiyi çocuklarına yapışarak, bazı anneler ise çocuklarını reddederek bu tükenmişliği besler. Burada şunun unutulmaması gerekiyor; anne çocuğunu reddetse dahi bu tükenmişliği yaşayabilir çünkü çocuğun olması bile bu durumu yaşayan anneler için tükenmişliği besler.

    Kendinize Zaman Ayırmanın Önemi

    1- Psikolojik Denge: Mindfulness egzersizleri, duygu günlüğü, sanatsal aktiviteler, evinizde kendinize ait bir köşe yaratıp zaman geçirmek.
    2- Duygusal Yenilenme: Sevdiğiniz bir aktiviteye vakit ayırmak, beyinde mutluluk hormonlarını artırarak daha pozitif hissetmenizi sağlar.
    3- Çocuğunuz için Rol Model Olma: Kendi çocukluğunuzda ihmal edilmiş biriyseniz, bu durumu terapi alarak fark edip çocuğunuzla ilişkinizi inşa edebilirsiniz. Kötü bir çocukluk geçirmiş olmanız sizin de kötü bir anne olacağınız anlamına gelmez.

    Destek Sistemleri ve Çözüm Önerileri

    • Sorumluluk Paylaşımı: Evde yaşayan yetişkinlerle (baba, bakım verenler) eşit sorumluluk almaya özen gösterebilirsiniz. Burada sorumluluk vermekte zorlanıyorsanız, altında yatan duyguyu bulmak gerekir.
    • Zaman Yönetimi: Eşit veya eşite yakın sorumluluk alarak gününüzü organize edebilirsiniz. Böylece günün belli saatinde kendinize dinlenmek için bile olsa zaman ayırabilirsiniz.
    • Profesyonel Destek: Tükenmişlik aşamasındaysanız bir terapistle çalışarak bu durumun nelerden kaynaklandığını bulabilirsiniz. Böylece farkındalığınız da artmış olur.
    • Kendi İsteklerinizi Keşfetmek: Unutmayın, anne olmanın yanında siz de bir insansınız. Anne olmadan önce de bir hayatınız vardı. Nelerden zevk aldığınızı ve bunlara zaman ayırabileceğinizi keşfedin.

    Anne olmak sizde güzel duygular yarattığı gibi, anlamlandıramadığınız negatif duygular da yaratmış olabilir. Herkesin deneyimi başkadır. Anne olmanın sırrı her şeyi mükemmel yapmak değil; kendinize de aynı şefkati gösterebilmektir. Siz kendinize şefkat gösterdikçe çocuğunuz da ileride kendisine şefkat göstermeyi bilecektir.

  • Gökyüzü Bugün Neler Söylüyor? (17 Ocak 2025)

    Gökyüzü Bugün Neler Söylüyor? (17 Ocak 2025)

    Ay, Başak burcunda ilerliyor. Detay gerektiren işlerimize başlayabiliriz. Finansal konuları çözümlemek için uygun bir zaman dilimi.
    Bağırsaklar ve sindirim sistemimize dikkat etmemiz gerekiyor.

    Güneş – Neptün destekleyici açısı, ruhsal açıdan kendimize dönmek için bize destek oluyor. Meditasyon ve yoga gibi ruhsal faaliyetler ruhumuza iyi gelebilir. Sanat gücümüzü ortaya koyarak yapılan işler için de bu açıdan faydalanabiliriz. Aynı zamanda insanlara yardım eli uzatmak için de güzel bir enerji mevcut. Bu etkinin süresi yaklaşık 5 gün sürecek.
  • Gökyüzü Bugün Neler Söylüyor? (16 Ocak 2025)

    Gökyüzü Bugün Neler Söylüyor? (16 Ocak 2025)

    Bugün Ay, saat 7:10 ile 19:45 arasında boşlukta olacaktır. Bu zaman dilimi, yarım kalan işlerin tamamlanması için oldukça uygun. Acele kararlar almak yerine, mevcut durumları gözden geçirebilir ve düzeltmeler yapabiliriz. Saat 19:45’ten sonra ise Ay, Başak burcuna geçiyor. Bu enerjiyle birlikte planlama yapmak, detaylara odaklanmak ve organize olmak için harika bir fırsat yakalayabilirsiniz. Ancak Başak burcundayken eleştirilere daha açık olabileceğimizi unutmayalım.

    Bugünün önemli bir diğer etkisi ise Mars ve Güneş arasında oluşan karşıt açı. Bu enerji, çatışma ve tartışma potansiyelini arttırır. Farklı görüşlere sahip insanlarla karşılaşabilir, anlaşmazlıklar yaşayabilirsiniz. Enerjinizi doğru kullanmak, hedeflerimize yönelmek ve kontrollü bir tutum sergilemek bu dönemde çok önemli. Otorite figürleriyle zıtlaşma ve gereksiz rekabete girme eğiliminde olabilirsiniz. Bunu yanı sıra, çıkarlarımızı göz ardı ederek fevri kararlar almanız hata yapma riskini yükseltebilir.
    Bugün özellikle dikkatli olunması gereken bir diğer konu ise kaza ve yaralanma riski. Fiziksel ve duygusal anlamda sakin kalmaya özen gösterin. Enerjinizi bilinçli bir şekilde yönlendirmek, hem çatışmalardan uzak durmanıza hem de bu zorlu etkileri avantaja çevirmenize yardımcı olacaktır.

    Unutmayın doğru bir odaklanma ve sabırla, bu etkileri aşmak ve günü verimli bir şekilde değerlendirmek sizin elinizde!