Kategori: Uzman Görüşleri

  • Çocuklara Cinsel Eğitimi Doğru Zamanda ve Doğru Bilgilerle Vermek

    Çocuklara Cinsel Eğitimi Doğru Zamanda ve Doğru Bilgilerle Vermek

    Cinsellik biyolojik ve sosyal olarak inşa edilen, kültürel ve dini inançları yansıtan bir olgudur.

    Anne babalar çocuklarıyla konuşmaktan utandıkdıkları için bu konuda konuşmayı sürekli ertelerler.

    Çocuklar ise tüm masumiyet ve saflıkları ile öğrenmeye ve meraklarını gidermeye yönelik sorular sorarlar. Çoğu anne baba bu sorulara hazırlıksız yakalanırlar ve beklenmedik anda gelen bu sorular kaygı yaratır. Kaygı da hata yapma olasılıklarını arttırır.

    Ebeveynler çocuklara duyusal uyaranları nasıl yorumlayacaklarını ve deneyimlerini tanımlarken hangi kelimeleri kullanacaklarını öğretirler. Ayak parmağı ya da göbeği gıdıklandığında agulayıp kahkaha atan bebek, cinsel organına dokunulduğunda aynı tepkiyi verir. Bebek, vücudunun bu kısmının cinsel bir bölge olduğunu henüz öğrenmemiştir. Çünkü yetişkinlerin zihinlerindeki cinsel kavram ve düşüncelere sahip değildir. Çocuk için burası zevkli tepkiler veren vücudun her hangi bir bölümüdür. Anne babaların bu bölgeler hakkında nasıl tepkiler verdiği ve onu nasıl tanımladığı önemlidir. Demek ki çocuklar için cinsellik yetişkinlerde olduğundan farklıdır.

    Genel anlamda cinsel eğitim; çocukların ve ergenin bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve cinsel gelişimlerini takip etmek, kız ve erkek rollerini kabul etmesine, kendi cinsinin özellikleri ve karşı cinsin özellikleri ile bir bütün içinde yaşamasına yardımcı olmak amacıyla verilen  bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarıdır.

    Cinsel eğitim doğumdan başlayan ergenlik dönemini de içine alan uzunca bir süreçtir. Gerek anne, gerek baba tarafından verilecek cinsel eğitim, çocukların ve ergenin başka kaynaklara yönelmesini engelleyecektir.

    Cinsel eğitime başlamak için belli bir yaş bulunmamasına rağmen, anne babalar, çocukları okul öncesi dönemdeyken (3-4 yaş dolaylarında) ilk sorularla karşılaşırlar.

    Açıklamalar sade bir dille, rahat, utanmadan  ve bilimsel kaynaklardan yararlanarak yapıldığı takdirde gelecekte karşılaşılabilecek olası zorluklar yaşanmayacaktır.

    Anne babalar çocuğa iyi ve kötü dokunuşu ayırt etmeyi öğretmeli, uygun cinsel davranışın sınırlarını belirlemeli, çocuğu doğru cinsel bilgiyle donatmalılar.

    Demokratik aile ortamında yetişen çocukların, cinsel gelişim sürecinde sorun yaşama olasılıkları azdır. Merak ettiklerini rahatlıkla sorabilir ve uygun yanıtlar alabilirler. Kendilerine olan güvenleri nedeniyle  ve ne isteyip ne istemediklerini rahatlıkla ifade edebildikleri için cinsel tacize uğrama olasılıkları çok azdır. Çünkü bunu önleyebilirler. Herhangi bir duygusal açlık yaşamadıkları için, bu anlamda kendilerini kullandırmaları söz konusu değildir. Sağlıklı kız/erkek arkadaş iletişimini rahatlıkla kurabilirler.

    Ergenlik döneminde babası ile konuşabilen onun tarafından kabul gören ve aşağılanmayan , çocukluğundan itibaren baba oğul kaliteli zaman geçiren bir erkek ergenin cinsel kimlik bulma süreci sağlıklı geçecektir.

    Aynı şekilde annesi ile h,iç korkmadan, yalan söyleme ihtiyacı duymadan konuşabilen kız çocuğu da merak ettiği tüm bilgiyi annesinden alabildiğinde yanlış bilgilerle donanmayacak , sınırlarını bilecek ve ileride kendi cinsel kimliği ile barışık, sağlıklı bir cinsellik yaşayabilecektir.

    Gençlere verilecek cinsel eğitimde en önemli mesaj  , cinselliğin sadece kadın erkek arasındaki fiziksel bir ilişki olmadığı , aynı zamanda duygusal , sevgiye ve saygıya dayalı bir ilişki olduğudur.

    Cinsel İstismar nedir? Nasıl çocuğumu korumalıyım?

    Cinsel istismar, bir çocuk ya da yetişkinin başka çocuk/çocukların veya başka yetişkin/yetişkinlerin, istemediği cinsel davranışlarına maruz kalmasıdır. Cinsel istismar, genelde çocuğa yakın olan kişiler tarafından  gerçekleştirilmektedir. Bu tür eylemler yinelenen tarzda olduğunda çocuk için daha ağır sonuçlar doğurabilir.

    Çimdikleme, okşama, sıkıştırma, öpme, el ile sarkıntılık etme, laf atma, uygunsuz sözcüklerle rahatsız etme, cinsel ilişkiye teşebbüs, tecavüz cinsel istismar kapsamına girer. İstismarın verdiği hasar; sürekliliğine, çocuğun yaşına, istismar edenin çocuğa olan yakınlığına, bağlılık derecesine ve aradaki yaş farkına, fiziksel zorlama ve şiddet içermesine, istismar davranışının derecesine bağlı olarak değişir.

    Cinsel istismarın derecesi ne olursa olsun unutulmamalıdır ki kimse cinsel istismara maruz kalmak istemez; kimse cinsel istismarı hak etmez; hiçbir davranış cinsel istismarı, taciz ve tecavüzü haklı gösteremez ve her türlü cinsel istismar kanunlar ve toplum önünde suçtur.

    Çocuğumu cinsel istismardan korumak için ne yapmalıyım?

    • Anne baba olarak, cinsel istismar konusunda bilgili ve bilinçli olmalısınız
    • Çocuğunuza yeterince ilgi ve şefkat göstermeli,  güven ve sevginizi hissettirmelisiniz.
    • Çocukla açık iletişim kurmalı, sizden korkmamasını sağlamalısınız ki size olası yaklaşımları rahatlıkla anlatabilsin
    • Çocuğu severken sevgi göstermenin yolu ellemek, sağını solunu çimdiklemek, ısırmak değildir. Böyle sevilen çocuklar sevgiyi göstermenin yolunun “dokunmak” olduğu yargısına sahip olurlar. Bu da istismar ile sevgi göstermeyi ayırt edememelerine neden olur.
    • Yabancı insanlarla öpüşmemesi, yanına fazla yaklaşmalarına izin vermemesi ve kuşkulu davranışların neler olduğunu öğretilmelidir.
    • Hayır deme becerisi öğretilmelidir. Günlük yaşamda hayır diyemeyen çocuk böyle bir durumda da “HAYIR” deme becerisini gösteremeyebilir.
    • “ Hiç kimsenin senin, özel yerlerine dokunmaya hakkı yoktur. Hiç kimsenin seni, kendi özel yerlerine dokundurtmaya  da hakkı yoktur. Birisinin senden özel yerlerine dokunmanı istemesi ya da seninkilere dokunması saklayacağın bir sır değildir. Anlatmama sözü vermiş olsan bile, anlatırsan başına çok kötü şeyler geleceği söylenmiş olsa bile, böyle bir şey olursa anlatmalısın. Mutlaka söylemelisin. Sır saklaman gerektiği doğrudur. Ama bu saklanmaması gereken kötü bir sırdır.”

    Çocuğum ergenlik yaşında; onun cinsel istismara uğramaması için ne yapmalıyım?

    Çocuğunuzla bir arkadaş gibi konuşmalısınız, şu konularda onunla açık ve net konuşmalısınız…

    • Genç kendi cinsel arzularını ve sorunlarını bilmelidir.
    • Hoşlanmadığı bir durumla karşılaştığında net olarak hayır diyebilmelidir.
    • Yanlış anlaşılmamak için duyguları, davranışları ve sözlerinin uyum içinde olması gerektiğini bilmelidir.
    • Kendi başına gidip dönemeyeceği yere iyi tanımadığı birinin eşliğinde gitmemelidir.
    • Yaşı tutmuyorsa disko, bar, vb. yerlere gitmemeli, başkalarından içecek ve yiyecek almamalıdır.
    • Alkol ve uyuşturucular sağlıklı düşünmeyi ve kendini ifade etmeyi engelleyebileceği için bunlardan uzak durmalıdır.
    • Arkadaşının yönlendirici olmasına izin vermemelidir.
    • Süreklilik arz eden istismar davranışlarını mutlaka yakınlarına bildirmelidir.
    • Cinsel istismara (saldırı, tecavüz, vb.) uğradığında hemen kendisini anlayabilecek, destek  ve yardımcı olabilecek bir yakını ile bu durumu paylaşmalıdır.
  • Baby Face Makyajı: Gençlik ve Doğallığın İfadesi

    Baby Face Makyajı: Gençlik ve Doğallığın İfadesi

    Baby face makyajı, sadece bir makyaj uygulaması değil, aynı zamanda gençlik ve doğallığın simgesidir. Bu makyaj tarzı, yumuşak hatlar, pürüzsüz bir cilt ve doğal gözlerle bezenmiş bir görünüm sağlar. İşte bu makyajın detayları:

    Gençlik ve Masumiyet İfadesi: Baby face makyajının amacı, cilt ve yüz hatlarını olabildiğince doğal ve yumuşak göstermektir. Yoğun kontürler ve ağır renkler yerine, hafif ve yumuşak tonlar kullanılır. Bu, kişiye taze, masum ve doğal bir görünüm kazandırır.

    • Pürüzsüz Cilt: Bu makyaj tarzı, cildin doğal ışıltısını korur ve hafif dokunuşlarla eşitlenmiş bir ten sağlar. Fondöten veya BB kremle doğal bir bitiş hedeflenir.
    • Doğal Gözler ve Kirpikler: Göz makyajında abartılı farlar yerine, şeftali, pembe veya altın tonları kullanılır. Maskara ile kirpikler hacimli ama doğal tutulur.

    Yüz Hatlarının Yumuşatılması ve Tanımlanması: Baby face makyajı, gençlerin yumuşak ve belirgin olmayan yüz hatlarını yansıtır. Keskin kontürlerden kaçınılır, hafif allık ile elmacık kemikleri belirginleştirilir.

    • Hafif Kontür ve Allık: Yüz hatlarını yumuşakça belirginleştirmek için krem allıklar veya sıvı ürünler kullanılır. Bu, cildin doğal dokusunu ve ışıltısını korur.
    • Aydınlatıcı: Elmacık kemiklerine, kaş altlarına ve burun ucuna hafif aydınlatıcı uygulanır. Aşırı parıltıdan kaçınılarak doğal bir ışıltı sağlanır.

    Sosyal ve Kültürel Anlamlar: Baby face makyajı, gençlik ve doğallığın idealize edildiği bir toplumsal yansımadır. Masumiyet ve güç dengesini temsil eder.

    • Masumiyet ve Güç: Bebeksi yüz, masumiyetin yanı sıra, güç, özgürlük ve güveni de simgeler. Bu makyaj tarzı, kişinin kendini ifade etme biçimi olabilir.

    Bu makyaj stili, kişinin doğal güzelliğini öne çıkararak genç ve enerjik görünmesini sağlar.

  • Çocuğunuzla Dijital Oyundan Ziyade Etkileşimli Oyun Oynayın

    Çocuğunuzla Dijital Oyundan Ziyade Etkileşimli Oyun Oynayın

    Anne olarak çocukla oyun oynamak, çocuğun gelişim sürecinde en büyük rehberlerden biri olmayı da beraberinde getirir. Oyun, çocuğunuzun dilidir. Duygularını ve düşüncelerini en saf hâliyle ifade ettiği alandır. Çocuğunuzla oyun oynadığınızda sadece keyifli bir vakit geçirmekle kalmayıp onun iç dünyasını da görmüş olacaksınız.

    Oyun ve Çocuk Psikolojisi

    Çocuklar oyun sırasında kendilerini, çevrelerini ve ilişkilerini keşfederler. Oyun, aynı zamanda ebeveynler için de çocuğuna ulaşabilmenin en keyifli yoludur. Ayrıca oyun oynayarak güvenli bağ kurup bunu güçlendirebilirsiniz. Çocuğunuzun bilinçdışı korkularını ve bastırılmış duygularını oyun yoluyla görebilirsiniz. Örneğin, çocuğunuz doktora gitmekten korkuyorsa oyun sırasında hastane ve doktor oyunları oynayarak korkusunu oyunda işler. Çocuk, annesiyle yeterince duygusal ve fiziksel temasta değilse örneğin oyunda bir bebeği besler, ona şefkat gösterir. Bu durumda çocuğunuzun size karşı olan düşüncelerini de fark etmiş olursunuz.

    Oyun Oynamanın Çocuk Gelişimine Katkıları

    1- Duygusal Düzenleme: Çocuğun yaşadığı korku ve stresi dışarı atması gerekir. Bunu oyun yoluyla yaptığında duygusal olarak rahatlar. Özellikle travmatik (sadece bireysel değil, doğal afetler de dâhil) veya stresli olaylardan sonra çocukların oyun yoluyla bu deneyimleri tekrar ettikleri ve rahatladıkları gözlemlenmiştir.
    2- Bağlanma ve Güven Duygusu: Anne-çocuk ilişkisini güçlendirir, çocuğa sevildiğini ve önemsendiğini hissettirir.
    3- Bilişsel Gelişim: Hayal gücünü ve problem çözme becerilerini destekler. Çocuklar oyun sırasında yeni senaryolar kurarak olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi geliştirmeyi öğrenir.
    4- Sosyal Beceriler: Kurallı oyunlar sayesinde çocuklar paylaşmayı, sırasını beklemeyi, iş birliği yapmayı ve empati kurmayı öğrenir. İlkokul çağında okula adapte olmada kolaylık yaşanır.

    Anneler İçin Öneriler

    • Oyun Sırasında Yönlendirmeyi Bırakın: Çocuğunuzu serbest bırakın ve istediği gibi oynasın. Onun anlattığı senaryoya uyum sağlayın. Oyuna dâhil olun ve size anlatmaya çalıştığı duygularını gözlemleyin.
    • Oyuna Günlük Rutininizde Yer Açın: Yoğun bir gün içinde bile 15-20 dakikanızı sadece çocuğunuzla oyun oynamaya ayırın. Bu kısa süre bile çocuğunuz için oldukça anlamlı olabilir. Örneğin, o gün okulda yaşadığı bir zorbalığı veya problemi oyun yoluyla size aktarabilir.
    • Çocuğun Oyun Temalarını Gözlemleyin: Sürekli tekrar eden oyunlar, çocuğunuzun iç dünyası hakkında ipuçları verebilir. Örneğin, sürekli devam eden bir oyun, travmatik bir olayı anlatıyor olabilir. Sizin için önemsiz sayılabilecek bir olay, çocuğunuzun duygu dünyasında büyük bir öneme sahip olabilir. Bunu öğrenmenin en basit ve doğru yolu oyundur.
    • Dijital Oyundan Ziyade Etkileşimli Oyunlara Yönelin: Çocukların ekran başında geçirdiği uzun süreler, yüz yüze etkileşimi azaltabilir. Evinizde bir saksıya çiçek ekmek bile çocuğunuzun yaratım duygusunu geliştirecektir. Çiçek sulanacak, büyüyecek ve yeni yapraklarını verecek. Çocuğun bu anlara şahit olması, sabır duygusunu da pekiştirecek ve hayatta her istediğinin dijital oyunlar gibi anında olmayacağını fark etmesini sağlayacaktır.

    Çocuğunuza oyun oynama fırsatı verin ve dünyayı nasıl gördüğünü anlayacaksınız. Garry L. Landreth’ın dediği gibi: “Oyun, çocuğun dili, oyuncakları ise kelimeleridir.”

  • Gökyüzü Bugün Neler Söylüyor? (5 Şubat 2025)

    Gökyüzü Bugün Neler Söylüyor? (5 Şubat 2025)

    Ay, 15:15 ile ertesi sabah 9:45 arası boşlukta olacaktır. Bu zaman diliminde belirsizlikler ve sonuçsuz kalabilecek durumlar yaşanabilir. Bu nedenle önemli işlerimizi öğlene kadar tamamlamaya çalışın. Saat 15:15’den sonra Ay, İkizler burcuna geçiş yapacak ve iletişim, haberleşme , öğrenme gibi konular ön plana çıkacak.

    Jüpiter’in ileri harekete geçmesiyle birlikte, haritanızda bulunduğu evin konularında rahatlama ve ilerleme hissedebiliriz. Şans ve kısmet bu alanlarda gündemimizde olabilir., dolayısıyla bu fırsatları değerlendirmeye açık olun.

    Mars ve Chiron karesi, 1 Ocakta başlayan ve 8 Nisan’a kadar etkili olacak bu açı, özellikle bu hafta güçlü bir şekilde hissedilecek. Bu süreçte;
    -Öfke patlamalarına ,kazalara, yangınlara ve sakarlıklara karşı dikkatli olunmalı.
    -Ailevi konular ve duygusal yaralara hassasiyet göstermek gerekebilir.
    -Kişisel çatışmalara girmemeye ve tepkisel hareketlerden kaçınmaya özen gösterilmeli.

    Bu süreçte dikkatli ve bilinçli hareket ederek, Jüpiter’in getirdiği fırsatları değerlendirebilir ve zorlukları minimum seviyeye indirebilirsiniz.
  • Bebekler Düşerek mi Öğrenir? Derinlik ve Risk Algısı Nasıl Gelişir?

    Bebekler Düşerek mi Öğrenir? Derinlik ve Risk Algısı Nasıl Gelişir?

    Bebeklerin yürümeyi öğrenirken defalarca düştüklerini hepimiz biliriz. Ancak bu düşüler, gerçekten bir öğrenme sürecinin parçası mı? Bebekler, hatalarından ders çıkararak mı hareket etmeyi öğrenir, yoksa düşüp kalkmaya devam ederek mi? Bu sorular, yıllar boyunca bilim insanlarının ilgisini çekmiştir.

    Bu yazıda, bebeklerin derinlik ve risk algısı ve hareket kabiliyetlerini geliştirmesi üzerine yapılan önemli bilimsel araştırmaları inceleyeceğiz.

    1. Bebekler Doğduğunda Derinlik Algısına Sahip mi?

    Gibson & Walk (1960) tarafından yapılan Görsel Uçurum Deneyi (Visual Cliff Experiment), bebeklerin ve hayvanların doğuştan derinlik algısına sahip olup olmadığını test etmek için yapılan klasik bir deneydir. Bu deney, gelişim psikolojisinin temel taşlarından biri olarak kabul edilir ve bebeklerin derinliği algılayıp algılamadığı, yükseklikten korkup korkmadığı ve bu yeteneklerin doğuştan mı yoksa deneyimle mi geliştiği sorularına yanıt arar.

    Araştırmacılar, derinlik algısını test etmek için özel bir masa düzeneği tasarladı. Bu düzeneğe “Görsel Uçurum” adı verildi.

                •Masanın bir yarısı: Sert ve yüzeyi tamamen desenli bir tabla içeriyordu (güvenli taraf).

                •Masanın diğer yarısı: Cam bir yüzeyle kaplandı ve altına derinlik hissi yaratmak için aynı desen birkaç metre aşağıya yerleştirildi (derin taraf). Bu, boşluğa düşüyormuş gibi bir illüzyon yaratıyordu.

                •Bebekler masa üzerine yerleştirildi ve anneleri, onları cam yüzeyin üzerinden geçmeye teşvik etti.

     Önemli Not: Cam yüzey aslında tamamen güvenliydi, ancak bebekler ve hayvanlar bunu anlayamıyor ve derinlik farkı varmış gibi algılıyorlardı.

    Eğer bebekler doğduklarından itibaren derinliği algılayabiliyor ve tehlikeyi fark edebiliyorsa, bu, derinlik algısının doğuştan gelen (innate) bir yetenek olduğunu gösterecekti.

    Öte yandan, eğer bebekler derinlik farkını algılayamıyor ve düşme tehlikesinin farkında olmadan cam yüzeye ilerliyorsa, bu, derinlik algısının ancak deneyimle geliştirilen bir beceri olduğunu gösterecekti.

    • 6-14 aylık bebekler, anneleri tarafından derin tarafı geçmeye teşvik edildi.
    • Bebeklerin %92’si derin tarafa geçmeyi reddetti
    • Bazı bebekler şeffaf camın üzerine birkaç adım attı, ancak sonra durdu ve geri döndü.
    • Bu derinlik algısının doğuştan geldiğini gösteriyordu.

    Bu çalışma, bebeklerin doğduklarından itibaren derinlik farkını algılayabildiğini ortaya koydu.

    2. Bebeklerde Yükseklik ve Risk Algısı Ne Zaman Ortaya Çıkar?

    Görsel Uçurum Deneyi (Gibson & Walk, 1960) bebeklerin doğuştan derinlik algısına sahip olduğunu göstermişti. Ancak Campos ve ekibi (1978, 1992), bebeklerin yükseklik korkusunu doğuştan mı yoksa hareket deneyimi kazandıktan sonra mı geliştirdiğini araştırdı.

                •Bebekler, görsel uçurum düzeni üzerine yerleştirildi (bir taraf sağlam zemin, diğer taraf cam yüzey).

                •Bebeklerin kalp atış hızları ölçüldü (kalp atışındaki değişiklikler, stresin bir göstergesidir).

                •Derin tarafa yaklaştıklarında ilerlemeye devam mı ettiler, yoksa durup geri mi çekildiler bu gözlemlendi.

    Bebeklerin yaşıyla değil, hareket deneyimiyle bu risk algısının geliştiğini gösterdi.

    • 2-4 aylık bebeklerin kalp atışları değişmedi → Derinliği fark edebiliyorlardı ama strese girmiyorlardı.
    • 5-8 aylık yeni emekleyen bebeklerde hafif bir stres gözlendi.
    • 9-12 aylık deneyimli emekleyen bebeklerde kalp atışları hızlandı ve derin tarafa gitmeyi reddettiler.

    Yani, bebekler doğduklarında derinlik algısına sahip olsalar da, bu derinliği risk olarak algılamayı deneyimle öğrenirler. Bebekler hareket etmeye başladıkça düşme riskini deneyimlemeye başlar ve buna bağlı olarak yükseklikten kaçınma davranışı göstermeye başlarlar.

    Kaynakça

    Campos, J. J., Bertenthal, B. I., & Kermoian, R. (1992). Early experience and emotional development: The emergence of wariness of heights. Psychological Science, 3(1), 61-64. https://doi.org/10.1111/j.1467-9280.1992.tb00259.x

    Campos, J. J., Hiatt, S., Ramsay, D., Henderson, C., & Svejda, M. (1978). The emergence of fear on the visual cliff. Proceedings of the 5th Biennial Meeting of the International Society for the Study of Behavioral Development.

    Gibson, E. J., & Walk, R. D. (1960). The “visual cliff.” Scientific American, 202(4), 64-71. https://doi.org/10.1038/scientificamerican0460-64

  • Duygularınızı Takip Ederek Alışkanlıklarınızı Değiştirin

    Duygularınızı Takip Ederek Alışkanlıklarınızı Değiştirin

    Bilimsel çalışmalar duygu takibinin davranış değişikliğinde nasıl güçlü bir araç olduğunu ortaya koyuyor (Hollis ve diğerleri, 2015). Çalışma, olumsuz alışkanlıkların duygusal sonuçlarını anlamanın ve yansımanın davranış değişikliğini teşvik edebileceği hipotezine dayanıyordu.

    Araştırma, 21 gün boyunca, sigara içme veya aşırı yemek yeme gibi alışkanlıkları değiştirmek isteyen 35 katılımcı üzerinde gerçekleştirildi. Katılımcılar iki gruba ayrıldı:

                •          Duygu Odaklı Takip Grubu: Alışkanlıkları gerçekleştirdiklerinde veya kaçındıklarında hissettikleri duyguları yazılı olarak kaydettiler ve geçmiş girişleri gözden geçirdiler.

                •          Bilgi Odaklı Takip Grubu: Alışkanlıklarının zaman, yer ve sosyal bağlam gibi objektif bilgilerini kaydettiler.

    Duygu Takibinin Gücü: Çarpıcı Bulgular

                1.         Daha Yüksek Başarı Oranı

    Duygu odaklı takip, alışkanlıklardan tamamen kaçınılan günlerin oranını önemli ölçüde artırdı (%27,78; bilgi odaklı grupta %6,25). Bu sonuç, duygusal farkındalığın alışkanlıkların üstesinden gelmede güçlü bir araç olduğunu gösteriyor.

                2.         Derin İçgörüler ve Farkındalık

    Duygu takibi, katılımcılara yalnızca bir davranışın ne zaman ve nerede gerçekleştiğini değil, aynı zamanda neden gerçekleştiğini düşünme fırsatı sundu. Bu süreç, geleceğe yönelik daha geniş dersler çıkarılmasını ve zararlı davranışların duygusal sonuçlarının daha iyi anlaşılmasını sağladı.

                3.         Başarısızlıkların Motivasyon Kaynağı Olarak Rolü

    Araştırmada, başarısızlık günlerine dair yansımalar (ör. pişmanlık veya üzüntü), başarılı günlerden daha güçlü bir motivasyon kaynağı olarak bulundu. Olumsuz duygular, kişilerin alışkanlıklarıyla yüzleşmesine ve daha etkili değişiklikler yapmasına yardımcı oldu.

                4.         Dil Kullanımı ve Başarı İlişkisi

    Duygu odaklı grup, kayıtlarında daha fazla iç görü içeren ifadeler kullandı (ör. “fark ettim”, “çözdüm”). Bu dil kullanımı, alışkanlık değişikliğinde daha yüksek başarı oranlarıyla ilişkilendirildi.

    Duygu Takibini Hayatınıza Nasıl Uygulayabilirsiniz?

    Bu bilimsel bulgular, duygu takibinin etkili bir davranış değişikliği aracı olduğunu gösteriyor. İşte bu yöntemi hayatınıza entegre etmeniz için birkaç öneri:

                1.         Duygularınızı Günlük Olarak Kaydedin

    Her gün, alışkanlıklarınızla ilgili hissettiklerinizi ve bu duyguların nedenlerini yazın. Örneğin, “Bugün bunu yaptım çünkü stresliydim, ama sonrasında pişman oldum.” gibi bir kayıt, gelecekte daha bilinçli kararlar almanıza yardımcı olabilir.

                2.         Başarılarınızı ve Başarısızlıklarınızı Gözden Geçirin

    Geçmişteki girişlerinizi inceleyerek, hangi durumların sizi tetiklediğini ve neyin işe yaradığını fark edin. Başarısız günlerinizden ders çıkarın ve bu dersleri gelecekte kullanın.

                3.         Duygusal Farkındalığınızı Artırın

    Bir alışkanlığın yalnızca fiziksel değil, duygusal sonuçlarını da dikkate alın. Bu farkındalık, alışkanlıklarınızla daha güçlü bir bağ kurmanıza ve bu bağları değiştirmek için daha istekli olmanıza yardımcı olur.

    Neden Önemli?

    Bu çalışma, duyguların davranış değişikliğinde genellikle göz ardı edilen ama kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Duygularını fark eden ve takip eden kişiler:

                •          Daha bilinçli kararlar alıyor.

                •          Başarısızlıklarından ders çıkarıyor.

                •          Daha kalıcı davranış değişikliklerine ulaşıyor.

    Sonuç: Duygularınızı İzleyerek Değişimi Başlatın

    Duygularınız, davranışlarınızı anlamanın ve değiştirmenin anahtarıdır. Bugünden başlayarak, duygu takibini bir alışkanlık haline getirin ve bu bilimsel yöntemin hayatınızı nasıl dönüştürebileceğini keşfedin. Unutmayın, küçük bir farkındalık, büyük değişimlerin başlangıcı olabilir.

    Pratik Öneriler

         1.    Duygu Takibine Başlayın: Mobil uygulamalardan faydalanarak duygularınızı düzenli olarak kaydedin. Bu, hangi durumların sizi nasıl etkilediğini anlamanıza yardımcı olur.

         2.    Duygularınızı Tanımlayın ve İfade Edin: Kendinizi hislerinize göre tanımlamaktan çekinmeyin. Örneğin, “Bugün kendimi huzurlu hissediyorum” veya “Endişeliyim çünkü bir sorunla karşılaştım” gibi cümlelerle duygularınızı ifade edin.

         3.    Rutin Oluşturun: Duygu takibi bir alışkanlık haline geldiğinde, kendinizi daha iyi anlar ve duygusal sağlığınıza daha kolay müdahale edebilirsiniz.

         4.    Uzman Yardımı Alın: Eğer duygularınızla başa çıkmakta zorlanıyorsanız, bir uzmandan destek alın. Duygu takibi ile elde ettiğiniz veriler, uzmanla görüşmelerinizde size rehberlik edebilir.

    Kaynakça

    Hollis, Victoria & Konrad, Artie & Whittaker, Steve. (2015). Change of Heart: Emotion Tracking to Promote Behavior Change. 10.1145/2702123.2702196.

  • Duygu Takibinin Gücü: Olumlu Duygularınızı Kalıcı Hale Getirin

    Duygu Takibinin Gücü: Olumlu Duygularınızı Kalıcı Hale Getirin

    Günlük duygularımızın farkına varmak ve onları takip etmek, daha mutlu ve dengeli bir hayatın anahtarı olabilir mi? Bilimsel çalışmalar bu soruya net bir yanıt veriyor: Evet, olabilir! Duyguları düzenli olarak takip etmenin, özellikle olumlu duyguların sürekliliğini artırmada güçlü bir etkisi var. Gelin, bu etkilerin bilimsel temellerine birlikte göz atalım.

    Araştırmanın Arka Planı

    2023 yılında Amerika’daki Arizona State, Pennsylvania ve Virginia üniversitelerinden bir ekip, 1.025 katılımcıyla kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi. Amaçları, duygu takibinin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini anlamaktı. Katılımcılar 21 ila 28 gün boyunca günlük duygularını izledi ve şu üç gruba ayrıldı:

                •          Takip Grubu: Geçmiş duygularını grafikler ve duygulara neden olan olayların açıklamaları ile takip ettiler.

                •          Raporlama Grubu: Sadece o günkü duygularını kaydettiler ama geçmiş verileri inceleyemediler.

                •          Kontrol Grubu: Duygularını hiç kaydetmediler, yalnızca günlük rutinlerle ilgili sorulara yanıt verdiler.

    Araştırmanın temel amacı, geçmiş duyguların hatırlanmasının olumlu ve olumsuz duyguların sürekliliğini nasıl etkilediğini anlamaktı. Geçmiş araştırmalar, insanların olumsuz olayları ve duyguları daha kolay ve detaylı hatırladığını, buna karşın olumlu duyguların hafızada daha silik kaldığını göstermişti. Bu doğal eğilim nedeniyle, mutlu anılarımız genellikle arka planda kalabiliyor. Ancak araştırma, bu olumlu duyguları hatırlamaya yönelik basit bir hatırlatmanın bile bu durumu değiştirebileceğini ortaya koyuyor.

    Olumlu Süreklilik Etkisi Nedir?

    Araştırmanın iki aşamasında da “olumlu süreklilik etkisi” (positive persistence effect) adı verilen bir fenomen gözlemlendi.

                1.Olumlu Duygular Daha Uzun Süre Korundu: Takip grubundaki katılımcılar, raporlama grubuna kıyasla olumlu duygularını %15 daha uzun süre korudu. Ancak olumsuz duyguların kaydedilmesi böyle bir etkiye neden olmadı.

                2.Hatırlatmaların Gücü: Geçmiş duyguları grafiklerle veya açıklamalar ile hatırlayan kişiler, olumlu duygularını daha güçlü bir şekilde sürdürebildi.

                3.Duyguların Nedenlerini Hatırlamak: Sadece duyguları değil, bu duyguların nedenlerini de hatırlatan anımsatıcılar olumlu etkileri daha da artırdı.

    Bu bulgular, olumlu duyguların kaydedildiğinde daha kalıcı olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla olumlu duygularımızı kaydetmek ve bir grafikle takip etmek bu duyguların ertesi güne taşınmasına yardımcı oluyor. Dahası, bu duyguların nedenlerinin de hatırlanması bu etkiyi arttırıyor.

    Duygu takibi yapmak, hem zihinsel sağlığınızı desteklemek hem de mutlu anılarınızın etkisini sürdürmek için güçlü bir araç olabilir. İşte başlamak için basit bir rehber:

    1.Duygularınızı Günlük Olarak Kaydedin: Bugün nasıl hissettiğinizi ve neden böyle hissettiğinizi Elika duygu takibi ile kaydedebilirsiniz.

    2.Geçmişi Gözden Geçirin: Önceki günlerde sizi mutlu eden durumları inceleyerek tekrar deneyimlemek için fırsatlar yaratın.

    3.Olumlu Anılarınızı Güçlendirin: Grafiklerle veya notlarla geçmiş mutlu anılarınızı hatırlayabilirsiniz.

    Duygu Takibinin Zihinsel Sağlığa Katkısı

    Araştırma, olumlu duyguların sürekliliğini artırmanın şu faydalarını vurguluyor:

                •          Stres Yönetimi: Geçmiş olumlu deneyimlerinizi hatırlamak, stresli durumları daha kolay atlatmanıza yardımcı olabilir.

                •          Daha Sağlıklı Ruh Hali: Düzenli duygu takibi, genel yaşam memnuniyetinizi artırabilir.

                •          Kendinizi Tanıma: Günlük duygularınızı kaydetmek, kendinizi daha iyi anlamanıza ve tetikleyicilerinizi fark etmenize olanak tanır.

    Kaynakça

    Boghrati, R., Sharif, M. A., Yousefi, S., & Heydarian, A. (2024). Emotion tracking (vs. reporting) increases the persistence of positive (vs. negative) emotions. Journal of Experimental Social Psychology, 110, 104556. https://doi.org/10.1016/j.jesp.2023.104556

  • Doğal Güzelliğinizin Altın Anahtarı

    Doğal Güzelliğinizin Altın Anahtarı

    Nude Makyaj: Doğal Güzelliğin Sırrı

    Son yıllarda makyaj dünyasında doğallık ve sadelik ön plana çıktı. Nude makyaj, doğal görünümünüzü zarifçe ortaya çıkaran bir stil. Ancak, bu basit gibi görünen makyaj aslında bilgi ve ustalık gerektirir. Peki, nude makyajı nasıl mükemmel yapabilirsiniz?

    Nude Makyajın Temel Özelliği: Sadelik ve Doğallık

    Nude makyaj, “daha az, daha çoktur” ilkesine dayanır. Amaç, cildinizin doğal dokusunu ve güzelliğini vurgulamak, makyaj yapmamış gibi görünmektir. Bu stil, sağlıklı ve ışıltılı bir ciltle başlar. Kapatıcı ve fondöten gibi ürünler minimal kullanılmalı, cilt tonunuza uygun hafif dokulu ürünler tercih edilmelidir.

    Cilt ve Fondöten Seçimi

    Nude makyajda ağır fondötenler ve yoğun kapatıcılar kullanılmaz. Amaç, cildinizi kapatmaktan ziyade eşit ve sağlıklı bir ton yakalamaktır. Hafif bir BB krem veya cilt tonunuza yakın bir fondöten ile doğal ışıkla dans eden pürüzsüz bir yüzey oluşturabilirsiniz. Kuru ciltler için nemlendirici bazlar, yağlı ciltler içinse matlaştırıcı ürünler idealdir.

    Göz Makyajında Minimalizm

    Gözler, bir kadının en güçlü ifade aracıdır. Nude makyajda göz makyajı da doğal ve etkili olmalıdır. Kahverengi tonları, şampanya beji veya altın yansımalı farlar gözlerinizi belirginleştirir. İnce bir göz kalemi veya hafif bir maskara ile kirpiklerinizin doğal yapısını ön plana çıkarabilirsiniz.

    Doğal Aydınlık

    Nude makyajda cildinize sağlıklı bir ışıltı katmak, onu daha taze ve canlı hale getirir. Bronzer, allık ve aydınlatıcıyı doğru kullanmak, yüzünüzde doğal bir ışıltı oluşturur. Şeftali tonlarında bir allık ile yanaklarınızı aydınlatabilir, hafif ışıltılı aydınlatıcılar kullanarak doğal bir görünüm elde edebilirsiniz.

    Dudaklar

    Nude makyajın en ikonik kısmı, dudaklardır. Dudaklar, cilt tonunuza en yakın renklerde olmalıdır. Şeftali, nude pembe, kahve alt tonlu bej rujlar dudaklarınızı zarifçe vurgular. Dudak kalemi ile dudak hatlarını belirginleştirebilir, dudak parlatıcısı ile dudaklarınızı daha dolgun ve doğal gösterebilirsiniz.

    Nude Makyajın Son Dokunuşları

    Nude makyajda abartıya kaçmamak esastır. Göz alıcı olmaktan ziyade zarif olmak bu stilin özüdür. Kendinizi en doğal ve en özgür halinizle ortaya koymak, bu makyajın amacıdır. Nude makyaj, sadece bir makyaj stili değil, bir duruş ve kendinizi yeniden doğmuş gibi hissetmenizi sağlar.

  • Duygu Takibi ve Öz Farkındalığın Önemi

    Duygu Takibi ve Öz Farkındalığın Önemi

    Duygularınızı düzenli olarak takip etmek, duygusal öz farkındalığınızı artırmanın en etkili yollarından biridir. Duygusal farkındalık, sadece ruh halinizi anlamakla kalmaz, aynı zamanda bu duyguların kaynağını ve etkilerini fark etmenize yardımcı olur (Kauer et al., 2012). Bu, stres ve kaygıyı daha etkili bir şekilde yönetmenizi sağlar ve daha ciddi ruh sağlığı sorunlarının gelişmesini önler (Gross et al., 1997).

    Duygusal Farkındalığın Önemi: Düşük duygusal farkındalık, genellikle anksiyete ve depresyon gibi ruhsal sağlık sorunlarının temel nedenlerinden biri olarak kabul edilir (Suveg et al., 2009). Duygularınızı anlamak ve ifade edebilmek, bu sorunların önüne geçmekte önemli bir adımdır.

    Mobil sağlık uygulamaları, günlük duygu takibi yapmanıza olanak tanıyarak duygularınızı düzenli bir şekilde kaydetmenizi sağlar. Bu süreç, ruh halinizdeki değişimleri anlamanızı ve hangi durumların duygusal dalgalanmalara neden olduğunu fark etmenizi kolaylaştırır. Örneğin, hangi durumlarda stresli hissettiğinizi ya da sizi neyin mutlu ettiğini daha net bir şekilde anlayabilirsiniz.

    Duygu Düzenleme: Etiketlemenin ve Yeniden Çerçevelemenin Beyindeki Gücü

    Duygular üzerine düşünmek ve onları anlamaya çalışmak, ruh sağlığınız üzerinde olumlu etkiler yaratır. Özellikle duygularınızı açıkça tanımlamak ve ifade etmek, duygusal düzenlemeyi kolaylaştırır. Örneğin, “Kendimi endişeli hissediyorum” veya “Bugün çok mutluyum” gibi ifadeler kullanmak, beyninizde duyguları otomatik olarak düzenleyen mekanizmaları harekete geçirir. Bu, olumsuz duyguları azaltırken olumlu duygularınızı artırır (Burklund et al., 2014).

    Araştırmalar, iki etkili stratejiyi öne çıkarıyor: duygusal etiketleme (affect labeling) ve yeniden çerçeveleme (reappraisal). Bu yöntemler, duygusal yükü hafifletmek ve daha dengeli bir ruh hali sağlamak için güçlü araçlardır.

    İki Strateji Nasıl Çalışır?

                1.         Duygusal Etiketleme

    Hissettiğiniz duygulara basitçe bir isim vermeyi içerir. Örneğin, “Korkuyorum” veya “Üzgünüm” diyerek, olumsuz duyguları düzenlemek mümkündür. Bu strateji az çaba gerektirir ama etkili sonuçlar sağlar.

                2.         Yeniden Çerçeveleme

    Bir durumu daha olumlu bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmektir. Örneğin, “Bu hata bir öğrenme fırsatı” gibi bir düşünce biçimi geliştirmek, duygusal tepkiyi hafifletir ve zihinsel dayanıklılığı artırır.

    Araştırma Sonuçları

    Bilimsel bir çalışma, bu iki stratejinin beyin üzerindeki etkilerini karşılaştırmıştır. Katılımcılar, olumsuz görüntülere maruz kaldıklarında, her iki yöntem de duygusal yoğunluğu azaltmada etkili bulunmuştur. Özellikle:

                •          Her iki strateji de amigdala aktivitesini azaltmış, beynin duygusal düzenlemede önemli rol oynayan prefrontal korteks bölgelerini harekete geçirmiştir.

                •          Yeniden çerçeveleme daha geniş bir beyin aktivasyonu üretmiştir, çünkü daha karmaşık bilişsel süreçler içerir.

                •          Duygusal etiketleme ise daha basit ve kolay uygulanabilir bir seçenek olarak öne çıkmıştır.

    Bu sonuçlar, iki stratejinin de duygusal düzenlemeyi nöral seviyede etkili bir şekilde desteklediğini göstermektedir.

    Duygusal düzenleme, aynı zamanda düşüncelerinizi yeniden değerlendirme alışkanlığını geliştirir. Duygularınızı bastırmak yerine onları sağlıklı yollarla ifade etmenizi sağlar. Bu süreç, genel psikolojik sağlamlığınızı artırır ve günlük hayatınızdaki zorluklarla daha iyi başa çıkmanıza yardımcı olur (Haga et al., 2007).

    Kaynakça

    Burklund, L. J., Creswell, J. D., Irwin, M. R., & Lieberman, M. D. (2014). The common and distinct neural bases of affect labeling and reappraisal in healthy adults. Frontiers in Psychology, 5, 221. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2014.00221

    Gross, J. J., & Levenson, R. W. (1997). Hiding feelings: The acute effects of inhibiting negative and positive emotion. Journal of Abnormal Psychology, 106(1), 95–103. https://doi.org/10.1037/0021-843X.106.1.95

    Haga, S. M., Kraft, P., & Corby, E. (2007). Emotion regulation: Antecedents and well-being outcomes of cognitive reappraisal and expressive suppression in cross-cultural samples. Journal of Happiness Studies, 10(3), 271–291. https://doi.org/10.1007/s10902-007-9080-3

    Kauer, S. D., Reid, S. C., Crooke, A. H. D., Khor, A., Hearps, S. J. C., Jorm, A. F., et al. (2012). Self-monitoring using mobile phones in the early stages of adolescent depression: Randomized controlled trial. Journal of Medical Internet Research, 14(3), e67. https://doi.org/10.2196/jmir.1858

    Suveg, C., Hoffman, B., Zeman, J. L., & Thomassin, K. (2009). Common and specific emotion-related predictors of anxious and depressive symptoms in youth. Child Psychiatry & Human Development, 40(2), 223–239. https://doi.org/10.1007/s10578-008-0121-x

  • Hamilelikte Beslenme ve Psikolojik Sağlık

    Hamilelikte Beslenme ve Psikolojik Sağlık

    Hamilelikte duygusal dalgalanmalar, ilk trimesterdan itibaren başlar. Endişe, sinir, ağlama halleri veya birden kahkahalara boğulmak… Bunlar sürecin doğal getirdikleridir. Vücudunuzun hormonal olarak değişmeye başladığının bir göstergesidir. Dengeli bir beslenme ise bu süreci daha rahat atlatmanıza yardımcı olabilir.

    Tüketilmesi Faydalı Besinler

    • Ceviz, Badem, Fındık: Omega-3 yağ asitleri sayesinde ruh halini düzenler.
    • Yoğurt ve Kefir: Probiyotikler, bağırsak-beyin ekseni üzerinde olumlu etki yaparak kaygıyı azaltır.
    • Tam Tahıllar: Kan şekerini dengeleyerek anksiyete dalgalanmalarını önler.
    • Yeşil Yapraklı Sebzeler: Folik asit içeriğiyle stres seviyelerini azaltır.

    Riskli Besinler

    • İşlenmiş Gıdalar: Ruh halini olumsuz etkileyen iltihaplanmaya neden olabilir.
    • Civa İçeriği Yüksek Balıklar: Zehirlenme riski taşır.

    Tüketilmesi Gerekli Vitaminler

    • B6 Vitamini (Muz, patates): Serotonin üretimini destekler.
    • Omega-3 Yağ Asitleri (Somon, ceviz): Stresi azaltır, zihinsel netlik sağlar.
    • Magnezyum (Ispanak, badem): Rahatlama ve uykuya destek olur.

    Hormonlar ve Beslenmenin Etkisi
    Hamilelik sürecinde değişen hormon seviyeleri, ruh hali dalgalanmalarına neden olabilir. Bu durum zaman zaman kaygı, huzursuzluk ve yorgunluk hissiyle kendini gösterebilir. Magnezyum eksikliği, kas gerginliği ve sinirlilik gibi durumları tetikleyebilirken, Omega-3 yağ asitleri gibi besinlerin düzenli tüketimi ruh halini dengeleyebilir.

    Daha sakin bir hamilelik geçirmek için günlük diyetinizde somon, ceviz ve badem gibi besinlere yer verebilir; sabahları bir muz tüketerek B6 vitamini desteği sağlayabilirsiniz. Ayrıca, tam tahıllı gıdalarla kan şekerinizi dengeleyerek ani ruh hali değişimlerini önleyebilirsiniz.

    Beslenmenin Duygusal Bağlantısı ve Öz Bakım
    Düzenli bir yemek planı, anne adayları için yalnızca fiziksel sağlık açısından değil, duygusal bağ kurma ve öz bakım süreci açısından da önemlidir. Örneğin, her öğünde sevdiğiniz bir besini tüketmek ya da sıcak bir çorbayla günü tamamlamak, size hem huzur hem de mutluluk verebilir. Unutmayın, dengeli beslenme sadece bebeğinizin değil, sizin de psikolojik iyi oluşunuzu destekler.

    Lif Tüketimi ve Mental Sağlık
    Özellikle lif açısından zengin gıdaların tüketimi, hamilelik ve doğum sonrası dönemde kadınların ruh sağlığını destekler. Southern Cross Üniversitesi‘nden araştırmacılar, yüksek lif alımının hamile ve doğum sonrası kadınlarda daha iyi mental sağlık sonuçlarıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Lif, bağırsaklardaki yararlı bakterilerin büyümesini teşvik ederek anti-inflamatuar özellikler sağlar ve serotonin üretimini destekler; bu da ruh hali düzenlemesinde kritik bir rol oynar.

    Bu nedenle, meyveler, baklagiller ve tam tahıllar gibi lif açısından zengin gıdalar tüketmek, hem sindirim hem de psikolojik sağlığınızı desteklemek için önemlidir.