Kategori: Uzman Görüşleri

  • Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı: Yaşam Boyu Büyüme ve Kimlik Yolculuğu 2

    Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı: Yaşam Boyu Büyüme ve Kimlik Yolculuğu 2

    4. Başarı vs. Aşağılık Duygusu (Orta Çocukluk: 6-12 Yaş) → Yetkinlik

    Temel Soru: “İyi bir şeyler yapabilir miyim?”

    • Çocuklar akademik başarı, spor, sanat ve sosyal etkileşimler aracılığıyla kendilerini değerlendirirler. Bu dönemde başarı duygusu, çocuğun öz güvenini ve yetkinlik hissini artırır.

    • Eğer çocuk sürekli başarısızlık hisseder, fazla eleştirilir veya yeterince desteklenmezse, yetersizlik ve aşağılık duygusu geliştirebilir (Erikson, 1963).

    Ebeveynler Ne Yapabilir?

    ✔ Çocuğunuzun çabasına ve ilerlemesine odaklanarak motive edin.

    Büyüme zihniyetini teşvik edin—hataların öğrenmenin bir parçası olduğunu öğretin.

    ✔ Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamak yerine, onun bireysel gelişimine odaklanın.

    Araştırma Bulgusu:

    Carol Dweck’in (2006) araştırmaları, büyüme zihniyetine sahip çocukların daha fazla akademik başarı ve motivasyon gösterdiğini ortaya koymuştur. Çocuklara “Sen zekisin” yerine, “Çok çabaladın, harika bir iş çıkardın” demek, onları daha dirençli hale getirir.

    5. Kimlik vs. Rol Karmaşası (Ergenlik: 12-18 Yaş) → Sadakat

    Temel Soru: “Ben kimim?”

    • Ergenler, kişisel kimliklerini oluşturmak için kendilerini keşfetmeye başlarlar. Değerleri, inançları ve ilgi alanlarını belirleyen bireyler, kendilerine güvenen ve tutarlı bir kimlik geliştiren yetişkinler haline gelirler.

    • Eğer birey kimliği konusunda belirsizlik yaşarsa veya sürekli başkalarının beklentilerine göre hareket ederse, kimlik karmaşası yaşayabilir (Marcia, 1966).

    Ebeveynler Ne Yapabilir?

    ✔ Ergenin farklı kimlikleri keşfetmesine izin verin—hobileri, ilgi alanları ve inançlarını şekillendirmesi için özgürlük tanıyın.

    Açık iletişim kurun, yargılamadan dinleyin ve destekleyici olun.

    Kendi kimliğini oluşturması için fırsatlar verin, ancak aşırı baskı yapmayın.

    Araştırma Bulgusu:

    Araştırmalar, kimlik keşfinin benlik saygısı ve psikolojik iyi oluş ile doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir (Kroger, 2007). Kimliğini sağlıklı bir şekilde oluşturan bireyler, gelecekte daha mutlu, kararlı ve başarılı olma eğilimindedir.

    6. Yakınlık vs. Yalnızlık (Genç Yetişkinlik: 18-40 Yaş) → Sevgi

    Temel Soru: “Yakın ilişkiler kurabilir miyim?”

    • Genç yetişkinlik döneminde bireyler, derin, anlamlı ilişkiler (romantik veya arkadaşlık ilişkileri) kurarak sevgi ve aidiyet duygusu geliştirirler.

    • Eğer birey yakın ilişkiler kurmakta zorlanırsa, duygusal izolasyon yaşayabilir ve yalnızlık hissedebilir (Erikson, 1982).

    Ebeveynler ve Genç Yetişkinler Ne Yapabilir?

    Duygusal bağ kurmayı öğrenmek için iletişim becerilerinizi geliştirin.

    Güvenli bağlanma stillerini öğrenin ve sağlıklı ilişkiler geliştirmek için kendinizi tanıyın.

    Arkadaşlıkları ve romantik ilişkileri derinleştirecek deneyimlere açık olun.

    Araştırma Bulgusu:

    Hazan & Shaver (1987), güvenli bağlanan bireylerin, yetişkinlikte daha tatmin edici romantik ilişkilere sahip olduğunu ve daha az yalnızlık yaşadığını ortaya koymuştur.

    7. Üretkenlik vs. Durgunluk (Orta Yetişkinlik: 40-65 Yaş) → Özen

    Temel Soru: “Dünyaya katkı sağlayabilir miyim?”

    • Orta yaşlardaki bireyler, iş, aile ve toplum hizmetleri yoluyla bir şeyler başarmak ve dünyaya katkı sağlamak isterler. Üretkenlik hissi, kişinin hayatına anlam katar.

    •Eğer birey kendini üretken hissetmiyorsa veya topluma katkı sağlayamıyorsa, durgunluk ve tatminsizlik hissi yaşayabilir (McAdams, 2001).

    Araştırma Bulgusu:

    Araştırmalar, mentorluk yapmanın ve gönüllü çalışmaların, orta yaşlardaki bireylerde psikolojik iyi oluşu artırdığını ve yaşam tatminini yükselttiğini göstermektedir (Vaillant, 2002).

    Ebeveynler ve Yetişkinler İçin Öneriler:

    Genç bireylere rehberlik ederek bilgi ve deneyimlerinizi paylaşın.

    Toplumsal projelerde yer alarak kendinizi daha üretken hissedin.

    Aile içindeki sorumluluklarınızı anlamlı hale getirin (çocuklarınıza, eşinize veya toplumunuza katkı sağlamak gibi).

    8. Bütünlük vs. Umutsuzluk (Geç Yetişkinlik: 65+ Yaş) → Bilgelik

    Temel Soru: “Hayatım anlamlı mıydı?”

    • Yaşamın son yıllarında bireyler, geçmişlerine bakarak yaşamlarının anlamlı ve dolu dolu geçtiğini hissederse, içsel bir bütünlük ve huzur geliştirirler.

    Olumsuz Sonuç: Eğer birey geçmişine baktığında pişmanlık ve hayal kırıklığı hissediyorsa, bu durum umutsuzluk ve depresyona yol açabilir (Erikson, 1997).

    Araştırma Bulgusu:

    Yaşam inceleme terapisine katılan yaşlı bireylerin, hayat memnuniyeti seviyelerinin daha yüksek olduğu ve depresyon belirtilerinin azaldığı bulunmuştur (Butler, 2002).

    Geç Yetişkinlikte Ruhsal İyi Oluş İçin Öneriler:

    Yaşamınızı gözden geçirerek olumlu anılarınıza odaklanın.

    Genç nesillere deneyimlerinizi aktarmak için zaman ayırın.

    Sosyal bağlantılarınızı sürdürerek yalnızlık hissini önleyin.

    Hayatınızın şu an hangi aşamasında olduğunuzu düşünüyorsunuz? Siz veya çocuğunuz şu anda bu aşamalardan birini deneyimliyor musunuz?

    Kaynakça

    • Butler, R. N. (2002). The life review: An interpretation of reminiscence in the aged. Psychiatry, 26(1), 65-76.

    • Dweck, C. S. (2006). Mindset: The new psychology of success. Random House.

    • Erikson, E. H. (1963). Childhood and society. Norton.

    • Erikson, E. H. (1982). The life cycle completed: A review. Norton.

    • Erikson, E. H. (1997). The life cycle completed (Extended version). Norton.

    • Hazan, C., & Shaver, P. R. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511-524. https://doi.org/10.1037/0022-3514.52.3.511

    • Kroger, J. (2007). Identity development: Adolescence through adulthood. Sage Publications.

    • Marcia, J. E. (1966). Development and validation of ego-identity status. Journal of Personality and Social Psychology, 3(5), 551-558. https://doi.org/10.1037/h0023281

    • McAdams, D. P. (2001). Generativity in midlife. In M. E. Lachman (Ed.), Handbook of midlife development (pp. 395-443). Wiley.

    • Vaillant, G. E. (2002). Aging well: Surprising guideposts to a happier life from the landmark Harvard study of adult development. Little, Brown, and Company.

  • Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı: Yaşam Boyu Büyüme ve Kimlik Yolculuğu 1

    Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramı: Yaşam Boyu Büyüme ve Kimlik Yolculuğu 1

    Gelişim, hayat boyu süren bir süreçtir ve deneyimlerimiz, ilişkilerimiz ve karşılaştığımız zorluklar tarafından şekillenir. Erik Erikson’un psikososyal gelişim kuramı, insanın yaşam boyu nasıl geliştiğini anlamamıza yardımcı olan en kapsamlı çerçevelerden biridir. Freud’un psikoseksüel gelişime odaklandığı yaklaşımından farklı olarak, Erikson bireylerin hayatlarının farklı dönemlerinde karşılaştıkları sosyal ve psikolojik zorluklara vurgu yapmıştır (Erikson, 1950).

    Erikson’un modelinde yer alan sekiz aşamanın her biri, bireyin sağlam bir benlik algısı ve iyi oluş hali geliştirmesi için çözmesi gereken bir psikososyal çatışmayı içerir. Bu aşamalar başarıyla tamamlandığında birey, güçlü ve dengeli bir kişilik geliştirir. Ancak bu çatışmalar çözülemediğinde, ilerleyen yaşlarda psikolojik ve sosyal sorunlara yol açabilir.

    Gelin Psikososyal Gelişimin 8 aşamasını beraber inceleyim.

    1. Güven vs. Güvensizlik (Bebeklik: 0-1 yaş) → Umut

    Temel Soru: “Dünyaya güvenebilir miyim?”

    • Eğer ebeveynler bebeğin temel ihtiyaçlarına tutarlı ve duyarlı bir şekilde yanıt verirse, çocuk dünyaya güvenmeyi öğrenir.

    • Eğer bakım düzensiz, tutarsız veya ihmal edici olursa, çocuk güvensizlik ve korku geliştirir, ilerleyen yaşlarda ilişkilerde zorluk yaşayabilir.

    Ebeveynler Ne Yapabilir?

    Bebeğin ihtiyaçlarına hızlı ve duyarlı bir şekilde yanıt verin.

    Bebeği sık sık kucaklayın, konuşun ve sevgi gösterin.

    Düzenli bir beslenme, uyku ve oyun rutini oluşturarak güven duygusunu pekiştirin.

    Araştırma Bulgusu:

    Güvenli bağlanan bebeklerin, ilerleyen yaşlarda daha duygusal olarak dayanıklı, sosyal ve kendine güvenen bireyler olduğu görülmüştür (Ainsworth & Bowlby, 1991).

    2. Bağımsızlık vs. Utanç ve Şüphe (Erken Çocukluk: 1-3 yaş) → İrade

    Temel Soru: “Kendi başıma bir şeyler yapabilir miyim?”

    • Eğer çocuk kendi kararlarını vermesi için desteklenirse, özgüven kazanır.

    • Eğer ebeveynler fazla kontrolcü veya eleştirel olursa, çocuk kendinden şüphe etmeye ve başarısızlıktan korkmaya başlar.

    Ebeveynler Ne Yapabilir?

    ✔ Çocuğunuza küçük kararlar vermesi için fırsatlar sunun (örneğin, hangi kıyafeti giymek istediği gibi).

    Olumlu ve cesaretlendirici bir dil kullanın (“Bunu denemek harika bir fikir!” gibi).

    ✔ Fazla müdahaleci olmaktan kaçının; çocuğunuzun kendi başına denemesine izin verin.

    Araştırma Bulgusu:

    Bağımsızlığa teşvik edilen çocukların ilerleyen yıllarda daha yüksek özsaygıya ve daha iyi karar verme becerilerine sahip olduğu bulunmuştur (Deci & Ryan, 2000).

    3. Girişkenlik vs. Suçluluk (Okul Öncesi Dönemi: 3-6 yaş) → Amaç

    Temel Soru: “Bir şeyleri kendi başıma yapabilir miyim?”

    • Çocuklar soru sormaya, hayal kurmaya ve liderlik etmeye başlar. Eğer ebeveynler bu girişimleri desteklerse, çocuklar kendilerine güvenen, yaratıcı ve lider ruhlu bireyler haline gelirler.

    •Eğer ebeveynler çok eleştirel veya engelleyici olursa, çocuklar suçluluk hisseder ve girişkenlikten kaçınır.

    Ebeveynler Ne Yapabilir?

    Yaratıcı oyunları ve keşfetmeyi teşvik edin.

    ✔ Çocuğunuza küçük kararlar alması için alan tanıyın.

    Sonuca değil, çabanın kendisine odaklanarak övgüde bulunun (“Çok çalıştın, harika!”).

    Araştırma Bulgusu:

    Oyun temelli öğrenmenin, bilişsel ve problem çözme becerilerini geliştirdiği bulunmuştur (Ginsburg, 2007).

    Kaynakça

    • Ainsworth, M. D. S., & Bowlby, J. (1991). An ethological approach to personality development. American Psychologist, 46(4), 333-341. https://doi.org/10.1037/0003-066X.46.4.333

    • Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2000). The “what” and “why” of goal pursuits: Human needs and the self-determination of behavior. Psychological Inquiry, 11(4), 227-268. https://doi.org/10.1207/S15327965PLI1104_01

    • Erikson, E. H. (1950). Childhood and society. W. W. Norton & Company.

    • Ginsburg, K. R. (2007). The importance of play in promoting healthy child development and maintaining strong parent-child bonds. Pediatrics, 119(1), 182-191. https://doi.org/10.1542/peds.2006-2697

  • Aşkı Bilinçdışımız Mı İstiyor, Yoksa Biz Mi?

    Aşkı Bilinçdışımız Mı İstiyor, Yoksa Biz Mi?

    Aşk, çağlar boyu sanat, tarih, bilim, toplum ve felsefede yer edinmiş bir kavram olmuştur. Kimi zaman açıklanamayan, duyguların beynimizde oynadığı bir oyun mu, yoksa kişiye özel yaşadığımız bir durum mu olduğu hâlâ tartışılıyor. Peki, gerçekten de aşk “normal” bir duygu mu? Yoksa bilinçdışı dinamiklerin bir yansıması olarak, aslında doğası gereği anormal mi?

    Aşkın Bilinçdışı Dinamikleri

    Sigmund Freud’a göre aşk, çocukluk dönemindeki ilk bağlanma ilişkilerinde yatıyor. Anne, baba ve bakım verenimizden aldığımız ilk sevgiyi, reddedilmeyi, şefkati ve güveni, yetişkinlikteki ilişkilerimize de yansıtıyoruz.

    Örneğin, eğer anne “yutan” bir karakterdeyse (çocuğun tüm kararlarını kendi veren, onu bağımlı hâle getirmeye çalışan, özerkleşmesini engelleyen), bu çocuk yetişkinlikte annesine benzediğini fark ettiği tüm kadınlardan kaçacaktır. Tabii ki “yutan anne sendromu”na sahip kadınlarla ilişki kurmak zordur, ancak kişi bilinçdışında farkında olmadan kaçıyorsa, partneri sağlıklı olsa dahi bunu fark etmeyip ondan uzaklaşabilir. Bu durum, narsistik kişilik yapılanmasına sahip bireylerde de görülebiliyor. Kaçıngan bağlanma türü de buna bir örnek.

    Peki, bu kişi annesi gibi birine de âşık olabilir mi? Kesinlikle evet! Çünkü eğer yetişkinliğinde “kurban” rolüne girmişse, kendisine annesi gibi davranan kadınları bulacaktır. O hâlde aşk, doğduğumuz eve göre değişiyor mu? Bence evet. Düşünsenize, şu anki ailenizden çok farklı bir ailede büyüseydiniz, yine de partner seçimleriniz aynı olur muydu?

    Freud’a göre, duygularımız doyurulmuyorsa ve bilinçdışında bizi doyuracak birisi karşımıza çıktığında, “Aşık oldum.” diyoruz. Bu teoriye göre aşk, aslında hepimizin bilinçdışında belli. Sadece kişiler değişiyor ve biz aynı aşkı tekrar tekrar yaşıyor gibiyiz.

    Gelişen dünya ile burada ekstra söylemek istediğim şey, bunu değiştirebileceğimiz. Yapılan araştırmalar, bağlanma stilimizi dahi yetişkinlikte değiştirebileceğimizi gösteriyor. Sürekli güvensiz ilişkiler yaşarsak, güvenli bağlanmaya sahip olsak bile şüphelerimiz eskiye göre artar—bu gayet normaldir. O hâlde güvenli ilişkiler yaşarsak, güvensiz bağlanma stilimiz de değişebilir. Tabii ki bilinçdışı süreçleri fark etmek uzun zaman alabilir. Bu noktada profesyonel desteğe ihtiyaç duyabilirsiniz.

    Aşk, bence herkesin yaşaması gereken bir duygu. Bazen tüm duyguları bir arada barındırsa da, sadece üç harfe sığacak kadar da anlamı derin bir şey: “Aşk.”

  • Çocuğun Cinsel Gelişimi İle İlgili Sorular

    Çocuğun Cinsel Gelişimi İle İlgili Sorular

    Soru: Çocukların anne-babaları ile aynı odada yatmaları doğru mudur?”

    Cevap: Yatak odanız size aittir. Üstelik çocukların yaşları ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, cinsel ilişki sırasında duyacaklarından ve göreceklerinden etkileneceklerdir. Çocuğun kendine olan güven duygusunun gelişebilmesi için erken yaşlarda kendi odasında tek başına yatabilmeyi başarması gerekir. Aynı zamanda evliliğin kurallarını ve anne baba rollerini de öğrendiğinden anne babaların özel bir odası olması gerektiğini öğrenmelidir. Çocuğunuzu her açıdan korumak için aynı odada yatmamalısınız.

    Soru:  Çocuğumla birlikte banyoya girmem sakınca yaratır mı?

    Cevap: Genellikle 3 yaşa kadar çocuklar anne babanın çıplaklığını çok fazla önemsemeyebilir. 4-5 yaşından itibaren bunun farkına varacaktır. Bu yaşlarda anne babanın örtünmesinde yarar vardır. Yetişkin vücudu ile kendi vücut ölçülerini karşılaştıran çocuğun kafasında yanıtlanması zor sorular oluşabilir. Anne babanın mahremiyeti kadar çocuğun mahremiyetine de saygı duyulmalı ve bu mahremiyete uygun davranılmalıdır. Çocukla konuşurken, vücudumuzdaki özel organları başkalarına göstermenin uygun olmadığı vurgulanmalıdır.

    Soru: “Çocuğuma cinsellikle ilgili bilgi vermekle onun merakını  erkenden uyandırmış olur muyum?”

    Cevap: Hayır. Aksine size sorduğu sorulara açık, kısa, doğru ve doğal bir biçimde verdiğiniz  bilgiler çocuğun anne-babasına olan güvenini pekiştirir ve tatmin edicidir. Başkalarına soru sormak durumunda kalmaz.

    Soru: Medya, çocuklarımız üzerinde çok etkili. Televizyon ve internette kontrol edilemez boyutta cinsellik ve şiddet içeren yayınlar var. Çocuğumu bunlardan nasıl koruyabilirim?

    Cevap: Çocuğun büyüme esnasında teknolojiden uzak tutulması çağımız şartlarında imkansız görünüyorMaalesef ki çocukların dikkate alındığı ve korunmaya çalışıldığı  bir programcılık anlayışının olduğu da söylenemez. Ancak, televizyon izleme konusunda Türk ailesinin bilinçli olmadığı da bir gerçektir. Çoğu ailenin tek eğlence aracının televizyon olması beraberinde bazı tehlikeleri de getirmektedir. Sabahtan akşama kadar açık bir televizyonda elbette çocuk için zararlı sahneler görme olasılığı da fazladır. Bu nedenle çocuklarla daha kaliteli vakit geçirilmeli, televizyon yerine oyunlar oynanmalıdır.

    Soru: Çocuğumu İnternetteki sex sitelerinden nasıl uzak tutabilirim ?

    Cevap: Eğer evde bilgisayar ve internet var ise, mutlaka çocuklar için Filtre olmalı, her istediği siteye girişi mümkün olmamalıdır.  Bilgisayar kullanımı mutlaka ailenin ortak kullanım alanı olan , salon, hol , oturma odası gibi yerde olmalı ve çocuğun girdiği siteleri anne babanın görmesi mümkün olmalıdır.

    Kaynak : Dr. Obengül Ejder

  • “Turkish Delight” Makyaj Akımı

    “Turkish Delight” Makyaj Akımı

    Son dönemde sosyal medyada hızla yayılan “Turkish Delight” makyajı, adını Türk mutfağının geleneksel tatlısı olan lokumdan alarak, nostaljik ve sofistike bir görünüm yaratmayı amaçlar. Bu makyaj stili, Türk mutfağının zarif ve tatlı dokusunu yansıtarak, makyaj dünyasında taze bir soluk getirir. Ancak bu trendin ardında sadece tatlı bir isim değil, aynı zamanda 1960’lar ve 70’lerin ünlü Türk sinema yıldızlarından Türkan Şoray’ın klasik makyaj stilinin de etkisi bulunur. Peki, “Turkish Delight” makyajı nasıl bir tarz sunar ve nasıl uygulanır?

    1960’lar ve 70’lerden İlham: Türkan Şoray ve Nostalji

    Türkan Şoray, dönemin en tanınan ve beğenilen sinema yıldızlarındandır. Onun makyajı, klasik ve zarif çizgilerle şekillenen bir güzellik anlayışını yansıtır. 1960’lar ve 70’lerin makyaj trendlerinde, sade ama etkili bir stil bulunur. Bu dönemin makyajı, gözlerde yoğun ama yumuşak bir makyajla dikkat çekerken, dudaklarda ise doğal pembe ve kırmızı tonları öne çıkar. “Turkish Delight” makyajı, bu dönemin stilini modernize ederek yeniden gündeme getirir.

    1. Doğal ve Işıltılı Cilt

    Bu makyaj stilinin en önemli özelliklerinden biri, cildin doğal ışıltısını vurgulamaktır. “Türk lokumu” gibi parlak ve yumuşak bir etki yaratmak için cilt, mat değil, canlı ve ışıl ışıl olmalıdır. Klasik fondötenlerin aksine, bu trendde daha hafif, nemlendirici ve ışıltılı ürünler tercih edilir. Cilt tonuna yakın şeffaf fondötenler ve nemlendiricilerle pürüzsüz bir baz oluşturulur. Burun kemiği, elmacık kemikleri ve kaş altı gibi bölgeler aydınlatıcı ile vurgulanarak doğal bir parlaklık sağlanır.

    2. Yumuşak Göz Makyajı: Gözlerde Zarif Etki

    Göz makyajında soft ve romantik bir yaklaşım benimsenir. “Turkish Delight” makyajı, gözlerde yoğun ama yumuşak bir görünüm yaratmayı hedefler. Kullanılan farlar, hafif ışıltılı ve pastel tonlarında olmalıdır. Pembe, şampanya ve altın renkleri, gözlerde hafif bir parıltı sağlar. Göz kapakları, ışıltılı ve doğal renklerle aydınlatılır.

    Türkan Şoray’ın dönemindeki makyajlarda belirgin ama doğal bir eyeliner kullanımı yaygındı. Bu trendde de eyeliner, göz hatlarını belirginleştirir ancak kalın ve keskin çizgiler yerine daha yumuşak ve ince hatlar tercih edilir. Kirpikler ise abartıya kaçmadan, doğal bir şekilde hacimlendirilir.

    3. Doğal Dudaklar ve Zarif Tonlar

    Dudak makyajında “Turkish Delight” stilinin en belirgin özelliği, yumuşak ve doğal tonların ön planda olmasıdır. Dudaklarda genellikle doğal pembe, nude ve şeftali tonları tercih edilir. Yoğun mat rujlardan kaçınılarak, hafif ışıltılı ve nemlendirici rujlar kullanılır. Bu, dudaklara canlılık verirken aynı zamanda doğallığı da korur.

    4. Kaşlar: Doğal ve Belirgin

    Kaşlar, bu makyaj stilinde doğal bir şekilde şekillendirilir. Türkan Şoray’ın kaşları, dönemin klasik stiline uygun olarak doğal hatlarıyla öne çıkar ve “Turkish Delight” makyajı da bu anlayışı modernize ederek yeniden gündeme getirir. Kaşlar çok kalın veya aşırı ince olmamalıdır; doğal şekilleriyle belirginleştirilir ve kaş maskarasıyla düzenlenir.

    5. Nostaljik Bir Hava: Sofistike ve Zarif

    “Turkish Delight” makyajı, nostaljik bir hava yaratırken aynı zamanda sofistike ve zarif bir görünüm sunar. 1960’lar ve 70’lerin Türk sinemasının ikonlaşmış makyaj tarzını yansıtan bu stil, şıklığı ve zarafeti bir arada sunar. Geçmişin etkileyici güzellik anlayışını, modern makyaj ürünleriyle birleştirerek, hem nostaljik hem de çağdaş bir görünüm elde edilir.

  • Sosyal Medya İlişkinizin Katili Olmasın

    Sosyal Medya İlişkinizin Katili Olmasın

    Kimi meraktan, kimi yalnızlıktan, kimi rutin hayatına heyecan aradığından,  kimisi ise kendisini veya karşısındakini cezalandırmak istediğinden sosyal paylaşım sitelerinde özel ilişkilere yelken açıyor.

    Başlangıçta bir oyun gibi, son derece zararsız gördükleri bu paylaşımları, daha sonra baş etmekte güçlük çekebilecekleri sonuçları doğurabiliyor.

    Sağlıklı ve mutlu bir evliliğiniz veya ilişkiniz var ise sosyal paylaşım sitelerinde başınıza gelebilecek ilişki kazalarını yaşamak istemiyorsanız bunlara dikkat etmelisiniz:

    1- Sosyal paylaşım sitelerinde kullandığınız bilgilerinizin herkes tarafından görülmesini engelleyin. Özellikle de kimlik bilgilerinizi paylaşmayın.

    2- Tanımadığınız kişilerden gelen arkadaşlık isteklerini kabul etmeyin , size ulaşabilen ve  rahatsızlık veren birileri var ise erişimini engelleyin

    3- Son zamanlarda kişilerin paylaştıkları özel resimlerinin cinsel içerikli siteler tarafından fotoshop tekniği ile kullanılıp şantaj yapılması vakaları giderek artıyor. Bu nedenle özel resimlerinizi paylaşmayın.

    4-  sosyal paylaşım sitelerinde aynı isimde bir çok kişi olduğundan kredi kartı veya banka hesap bilgilerinizi arkadaşlarınızla dahi paylaşmayın.

    5- Eşinizle eski arkadaşlarınız yüzünden tartışmak istemiyorsanız ,  önceden konuşarak her iki tarafın eski kız ya da erkek arkadaşlarının sosyal ağda paylaşım içinde olup olmayacağını birlikte kararlaştırın.

    6- Sağlıklı olanı eşinize güven duymak, onu takip etmemek. Ancak eşinizle güven konusunda sık sık problem yaşamamak için , sosyal ağlarda kullandığınız hesap şifrelerinizi birbirinizden saklamayın.

    7-  İnternette veya facebookta zaman geçirmek istediğinizde bunu eşinizden gizli yerlerde ve zamanlarda yapmayın

    8-  Birbirinize ayırmanız gereken ortak zaman dilimlerinizde telefondan, bilgisayardan uzak durun . Hatta tatillerinize bilgisayar götürmeyin, telefonlarınızı mümkünse kapatın, değilse sessize alın

    9- Eş, anne- baba, arkadaş , evlat, ya da iş adamı – iş kadını kimliklerinizin getirdiği görev , sorumlulukları ihmal edecek düzeyde sosyal paylaşım sitelerinde zaman geçirmeyin, bağımlısı olmayın

    10- Eşinizin sosyal paylaşım siteleri üzerinden başka biri ile yazıştığını ya da görüştüğünü fark ederseniz, sorunu görmezlikten gelmeyin, mutlaka oturup konuşun, durumu anlamaya çalışın. Eşinizi bu davranışa iten sebepler nelerdir, ilişkinizde yaşadığınız aksaklıklar nelerdir, hangi problemlerinizi çözmek yerine yok sayıp, üzerini örtüyorsunuz ? Bu soruların cevabını arayın ve mutlaka ortak çözüm yolları geliştirin

    KAYNAK : Dr. Obengül Ejder

  • Yüzü Şekillendiren Makyaj Sanatı: Kontürleme

    Yüzü Şekillendiren Makyaj Sanatı: Kontürleme

    Makyaj, kişinin yüz hatlarını belirginleştirerek güzellik katar. Kontür, yüz hatlarını belirginleştirmek, ince göstermek ve simetri sağlamak için kullanılan bir tekniktir. Koyu ve açık tonlar kullanılarak doğal ışık ve gölge efektleri yaratılır, böylece yüz hatları belirginleşir.

    Kontürün Temel Prensibi: Kontür yaparken koyu tonlar kullanarak gölge oluşturulur ve aydınlatıcı ürünlerle yüksek noktalar vurgulanır. Koyu renkler çene hattı, elmacık kemikleri altı ve burun kenarlarına uygulanırken; aydınlatıcı alnın orta kısmı, elmacık kemiklerinin üstü ve burun sırtına sürülür.

    Hangi Ürün Kullanılmalı? Kontür ürünleri krem, toz veya stik formda olabilir:

    • Krem kontür: Daha doğal ve yumuşak bir sonuç verir.
    • Toz kontür: Daha belirgin hatlar oluşturur ve kalıcılığı yüksektir.
    • Aydınlatıcı: Genellikle sıvı veya toz formda tercih edilir.

    Kontür Uygulama Teknikleri:

    1. Çene Hattı: Yüzün alt kısmına koyu tonlar uygulanarak çene hattı belirginleştirilir.
    2. Elmacık Kemikleri: Elmacık kemiklerinin altına koyu renk kontür uygulanır.
    3. Alın: Alnın üst kısmına koyu tonlar eklenir.
    4. Burun: Burun kenarlarına koyu tonlar, burun sırtına ise aydınlatıcı uygulanır.
    5. Aydınlatıcı Uygulama: Aydınlatıcı, göz altı, burun sırtı, kaş altı ve elmacık kemiklerinin üst kısmına sürülür.

    Yüz Tipine Göre Kontür: Kontür, yüz tipine göre değişir:

    • Yuvarlak yüz: Çene hattı vurgulanarak daha belirgin bir çene elde edilir.
    • Uzun yüz: Alın kısmına kontür uygulanarak denge sağlanır.
    • Kalp şekli yüz: Çene altına kontür yapılır.

    Sonuç: Kontür, yüz hatlarını belirginleştirerek doğal güzelliği öne çıkarır. Doğru ürünler ve tekniklerle yüz hatlarınızı vurgulayıp daha simetrik ve canlı bir görünüm elde edebilirsiniz.

  • Doğurganlığı Etkileyen Psikolojik ve Duygusal Faktörler

    Doğurganlığı Etkileyen Psikolojik ve Duygusal Faktörler

    Doğurganlık, yalnızca biyolojik sebeplerin dışında psikolojik bir süreçten de geçer. Günümüzde birçok kadın, biyolojik hiçbir problemi olmamasına rağmen hamile kalamıyor. Duygusal iniş çıkışlar ve stres seviyesindeki artış, hamile kalamamanın psikolojik sebeplerinden biri olabiliyor.

    1. Stres ve Anksiyete: Sessiz Bir Düşman

    Stres ve anksiyetenin, yapılan araştırmalar sonucu yumurtlama döngüsünü etkilediği artık biliniyor. Klinik bir araştırmada Stanford Üniversitesi, yüksek düzeyde stres yaşayan kadınların yumurtlama düzensizlikleri ve hamile kalma oranlarında düşüş yaşadığını ortaya koydu. Sizi en çok rahatlatan nefes tekniklerinden birisini seçip uygulayabilirsiniz. Tabii ki birkaç nefes egzersizi yapıp hemen hamile kalmak bazen zor olabilir. Burada önemli olan, “Stres seviyeniz hamile kalma isteğinizden önce de yüksek miydi?” diye düşünmenizi istiyorum çünkü genel olarak stresli bir hayata sahipseniz önce bu alanları yönetmeyi öğrenmekten başlamak gerekebilir.

    1. Depresyonun Doğurganlık Üzerindeki Etkisi

    Depresyon, hormonal dengenin bozulmasına neden olarak doğurganlık üzerinde negatif bir etkiye sebep olabilir. Motivasyonunuzu düşürerek tedavilerden uzaklaşmanıza ve alışkanlıklarınızda değişim yaşamanıza sebep olabilir. Bu durum, anne olmayı ertelemeye veya tamamen vazgeçmenize neden olabilir. Burada öncelikle hamile kalma sürecinizi rafa kaldırıp depresyonunuz üzerinde durmak gerekiyor. Hamile kalamamaktan kaynaklı bir depresyon yaşasanız bile bu durumu bir süre rafa kaldırmakla süreci başlatmalısınız. Çünkü beynimiz her olayda negatifi de düşünmeye daha meyilli oluyor. Depresyondayken pozitif bir hal almak oldukça zordur.

    1. Umutsuzluk Döngüsünden Çıkmak: Destek Almanın Önemi

    Destek alan birçok çift, sadece doğurganlık problemini çözmekle kalmayıp farkındalıklarını da yükselterek daha iyi anne baba olmaya hazırlanıyor. Böylece hem isteklerine kavuşuyorlar hem de hamilelikten önceki hayatta yaşadıkları psikolojik süreçleri anlamlandırıyorlar. Günün sonunda psikolojik sağlamlıkları daha yüksek birer ebeveyn oluyorlar.

    Kendinize İyi Bakın: Psikodinamik Açıdan Zihinsel Sağlığınızı Koruyun

    Psikodinamik bakış açısına göre, geçmiş yaşantılar ve bilinçdışı duygular, doğurganlık sürecinde büyük bir rol oynar. Özellikle çocukluk döneminde yaşanan duygusal deneyimler, ebeveynlik konusundaki bilinçdışı korkular veya beklentiler doğurganlık sürecine yansıyabilir. Örneğin, çocukken ebeveynlerle kurulan ilişkinin güvenli ya da güvensiz olması, bu süreçte ortaya çıkan stres ve kaygının şiddetini artırabilir. Bunu anlamanız için “Asla öyle bir anne baba olmayacağım.”, “Her zaman çocuğuma güler yüzlü olacağım.” gibi sözler söylüyorsanız bilinçdışınızda bunları yapamamanın korkusunu da yaşıyor olabilirsiniz. Bir danışanın vajinismus problemi, aslında hamile kalmaktan korktuğu için yaşadığı ortaya çıktı. Korkusunun sebebi ise kötü bir çocukluk geçirmesi ve anne olduğunda çocuğuna yaşadıklarını yaşatmamak istemesiydi. Bilinçdışı, çocuğuna kendi çocukluğunu yaşatmaktan öyle korktu ki vajinismus problemini de ortaya çıkardı.

    Burada profesyonel bir destek almak sorunu çözecektir. Unutmayın, ruhsal farkındalık ve içsel iyileşme, bedeninize de olumlu sinyaller gönderebilir ve anne olma yolculuğunuzda önemli bir destek sağlayabilir.

  • Anne Sütü Bebeğin Gelişimini Nasıl Şekillendiriyor? Bilim Ne Diyor?

    Anne Sütü Bebeğin Gelişimini Nasıl Şekillendiriyor? Bilim Ne Diyor?

    Anne sütü, bebeğinizin sağlığı için yapabileceğiniz en önemli yatırımlardan biri. Emzirme yalnızca beslenme ve bağışıklık sistemi için değil, aynı zamanda bilişsel gelişim, obezite ve tip-2 diyabet riski üzerinde de uzun vadeli etkiler yaratıyor.

    Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yayımlanan 14 farklı çalışmanın incelendiği kapsamlı bir meta-analiz, emzirmenin çocukların bilişsel gelişimi, metabolik sağlığı ve genel iyi oluşu üzerindeki etkilerini ortaya koydu. Sonuçlar oldukça cesaret verici!

    Emzirme Bebeğinizin Zekasını Nasıl Etkiliyor?

    Bu analizde, emzirilen bebeklerin zeka testi (IQ) puanlarının ortalama 3.45 puan daha yüksek olduğu bulundu. Başka bir deyişle, emzirme bebeğinizin öğrenme ve problem çözme yeteneklerini geliştirmesine katkıda bulunabilir.

    • Anne sütü ile beslenen çocuklar, beslenmeyenlere göre 1-9 yaş aralığında ortalama 4.74 puan daha yüksek zeka testi skoruna sahipti.
    • 10-19 yaş aralığında ise bu fark 2.50 puana düştü. Yani, emzirmenin bilişsel gelişime etkisi erken yaşlarda daha belirgin!

    Daha uzun süre emzirilen bebeklerde bu fark 3.52 puana kadar çıkıyor. Yani, emzirme süresi ne kadar uzunsa, bebeğin beyin gelişimi üzerinde etkisi de o kadar güçlü!

    Bu sonuçlar, emzirmenin yalnızca fiziksel sağlık açısından değil, aynı zamanda bebeğin gelecekteki akademik başarısı ve zihinsel kapasitesi için de önemli olduğunu ortaya koyuyor.

    Emzirme ve Metabolik Sağlık: Diyabet ve Obeziteye Karşı Koruma

    Emzirme yalnızca bebeğin zihinsel gelişimini değil, uzun vadeli metabolik sağlığını da destekleyebilir. Meta-analiz sonuçları, emzirmenin tip-2 diyabet ve aşırı kilo/obezite risklerini azaltabileceğini gösterdi.

    Tip-2 Diyabet:

    • Emzirmenin, tip-2 diyabet riskini %34 oranında azalttığı bulundu (OR: 0.66, 95% GA: 0.49-0.89).

    • Ancak, bu konuda yapılan yüksek kaliteli çalışmalar çelişkili sonuçlar verdiği için, daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

    Aşırı Kilo ve Obezite:

    Tüm çalışmalara göre, emzirmenin aşırı kilo ve obezite riskini %24 oranında azalttığı görüldü

    Yalnızca yüksek kaliteli çalışmalarda, bu oran %12’ye düşmüştür.

    Bu nedenle, emzirmenin aşırı kilo/obeziteye karşı koruyucu etkisi olsa da, tam olarak neden-sonuç ilişkisini belirlemek için daha fazla araştırma gerekmektedir.

    Bu meta-analiz, emzirmenin uzun vadeli sağlık ve bilişsel gelişim üzerindeki etkilerini incelerken 14 farklı çalışmayı bir araya getirdi. İstatistiksel analizler, emzirmenin IQ üzerindeki etkisinin tesadüfi olmadığını, güçlü bilimsel kanıtlarla desteklendiğini gösterdi.

    Peki, fark küçük mü? 3-4 puanlık bir fark küçük gibi görünebilir, ancak bu fark büyük ölçekli çalışmalarda bile anlamlıdır ve çocuğun öğrenme sürecini olumlu yönde etkileyebilir.

    Anne sütü bebeğinizin gelişimi için büyük bir avantaj sağlasa da, IQ yalnızca emzirmeye bağlı değildir. Sevgi dolu bir ortam, sağlıklı beslenme, etkileşimli oyunlar ve öğrenme fırsatları da bebeğinizin zihinsel gelişimini destekler.

    Hem bağışıklık sistemini güçlendirmek, hem de bilişsel gelişimini desteklemek için bebeğinizle mümkün olduğunca emzirme yolculuğunuzu sürdürebilirsiniz.

    Şunu da lütfen unutmayın ki her anne ve bebek farklıdır, ancak sevgiyle beslenen her çocuk en iyi başlangıcı yapmış demektir. 

    Kaynakça

    Horta, B. L., & Victora, C. G. (2013). Long-term effects of breastfeeding: A systematic review. World Health Organization. 

  • Cinsel İsteksizlik

    Cinsel İsteksizlik

    Cinsel isteksizlik nedir?

    Azalmış cinsel istek, yeterli cinsel uyarı olmasına rağmen cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması veya hiç olmaması, cinsel arzu duyulmaması durumudur. Halk arasında “frijidite” ya da “cinsel soğukluk” olarak da adlandırılmaktadır.

    Sebepleri nelerdir?

    Fiziksel Faktörler:

    •  Yaşlanma ve menopoz,
    •  kullanılan bazı ilaçlar,
    •  böbrek, karaciğer ve kalp yetmezliği, tiroid hastalıkları, şeker hastalığı ve yüksek tansiyon gibi kronik hastalıklar,
    •  multipl skleroz, Parkinson gibi nörolojik problemler,
    •  ameliyatla rahmin alınması, hormonal dengesizlikler,
    •  doğumdan sonraki lohusalık ve emzirme dönemleri,
    •  cinsel organlarının yapı ve fonksiyonlarının bilinmemesi,
    •  Vajen ve rahim ağzı enfeksiyonları,

    Psikolojik Faktörler:

    •  Vajinismus,
    •  aşırı stres, eşler arasındaki geçimsizlikler ve çatışmalar,
    •  evlilikle ilgili problemler,
    •  beden şekli ile ilgili kaygılar, bıkkınlık,
    •  cinsel travmalar, tecavüz,
    •  ailede birinin ölümü, çocuk doğumu, taşınma gibi önemli yaşam olayları,
    •  ilişkiye gerekli özenin gösterilmemesi,
    •  cinsel ilişki ile bazı olumsuz anıların yerleşmesi,
    •  cinsel ilişkide bulunmanın bir suç veya günah olarak algılanması
    •  anksiyete ve depresyondur.

    Nasıl tedavi edilir?

    Tedavi, neden olan faktörün ortaya konmasından sonra mümkündür. Tedavinin amacı eşler arasında bir uyum oluşturulması ve aralarındaki bozulan iletişimin yeniden düzenlenmesidir. Tedaviye “çift” olarak hastalar kabul edilmelidir. Herhangi bir organik hastalık saptanamamışsa isteksizliğin nedeni psikolojiktir. Bu durumda çiftlerin birlikte psikiyatrik yardım alması gerekmektedir:

    • Cinsel Terapi
    • Aile Terapisi,
    • Bedensel egzersizler,
    • Cinsel egzersizler,
    • Cinsel hayatta kısa ayrılıklardan sonra bir araya gelme, eğitim amaçlı erotik videolar seyretme, kıyafet değişikliği, tavırlardaki bir değişiklik, mekan değişikliği gibi küçük değişiklikler ve fanteziler yapılması vb. cinsel yaşama yeniliklerin kazandırılması,

    İlaç tedavisi: Testosteron hormonu, viagra, antidepresan ilaçlar, feromonlar ve Opti-S´xtiva yani kadınlar için yulaftan yapılma viagra   benzeri bitkisel afrodizyaklar.

    Uzmanımızın “Gebelik Döneminde Cinsel Yaşam” canlı yayını için tıklayın !

    KAYNAK: Dr. Obengül Ejder