Kategori: Uzman Görüşleri

  • Yatağınızı Ayırmayın

    Yatağınızı Ayırmayın

    Anneannemin uzun yastıkları vardı eskiden, yeni evlenecek kızların ilk çeyizlerinden biriydi. Hatta düğünü tebrik etmeye giden kişiler “ Allah bir yastıkta kocatsın “ diye dua ederlerdi. Tek kişilik yastıklara ise “ Küstüm Yastığı “ denilirdi. Küsenler yastıklarını ayırsın ama asla yataklarını ayırmasın derdi anneannem.
    Evliliğin temel kurallarından biridir, birlikte yatmak. Çiftlerin hem duygusal hem de bedensel olarak birbirlerine yakın olabilmelerinin yoludur.

    Seanslarımda bir çok çiftin aile öyküsünü alırken, ya kendi anne ve babalarının ya da şu anki evliliklerinde çiftlerin sıkça yatak ayırdıklarını, hatta uzun yıllar çocuklarıyla birlikte yattıklarını öğreniyorum.

    Unutmayınız ki çocuklarınız kadın- erkek olmayı, anne- baba olmayı, karı- koca olmayı sizden öğreniyorlar. Sizin evlilik modeliniz, onların ileride kuracakları yuvalarının temelini oluşturacaktır.

    Yaşınız kaç olursa olsun eşinizle birlikte yatın ;
    • Yatak odanızı günlük yaşam alanınız haline getirmeyin
    • Uyku zamanınızı birbirinize denk getirin, “ sen git , ben sonra gelirim “ diyerek eşinizi yatağa tek göndermeyin
    • Yatak odanızın mahremiyetini koruyun
    • Yatağınızda tablet, notebook,cep telefonu gibi elektronik cihazlar bulundurmayın
    • İnternette sörf yapmayın, faceebook, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerini yatağınızla paylaşmayın
    • Günün problemlerini yatak odanızda konuşmayın
    • Horluyor , çok dönüyor gibi bahaneler ile yatağınızı ayırmak yerine , sağlık problemlerinizi çözün
    • Çok mecbur kalmadığınız sürece yatağınızı eve gelen misafirlerinize vermeyin
    • Yatak odanızda tartışmayın, kavga etmeyin
    • Tartışmalardan sonra yastığınızı alıp başka odaya gitmeyin,
    • Özellikle kavga ettikten sonra gidip çocuklarınızla yatmayın,
    • Çocuklarınızı, cinsel birliktelikten kaçmak için kalkan olarak kullanmayın.
    • Sürekli bir şekilde çocuklarınızı aranızda yatırmayın.

  • Güneşten Hormona: Cilt Lekelerinin Şifreleri

    Güneşten Hormona: Cilt Lekelerinin Şifreleri

    Cilt lekeleriyle başa çıkmak, sanıldığından daha düzenli ve planlı bir süreçtir. Doğru ürünleri seçerek, güneşten korunarak ve cilt tipinize uygun bir bakım rutini oluşturarak daha sağlıklı ve dengeli bir cilde kavuşabilirsiniz.

    Cilt Lekeleri Neden Oluşur?

    Cildimiz, dış etkenlere karşı kendini korumak için bazı bölgelerde daha fazla melanin üretir. Bu da zamanla ciltte renk değişimlerine, yani lekelere yol açar. En sık görülen leke türleri şunlardır:

    • Güneş Lekeleri (Solar lentigo): Uzun süre güneşe maruz kalındığında oluşur. En çok yanak, alın ve ellerde görülür.
    • Melazma: Hamilelik, doğum kontrol hapları ya da tiroit gibi hormon değişiklikleri sonucu ortaya çıkar.
    • Sivilce İzleri: Sivilce iyileştikten sonra geride kalan koyu renkli izlerdir.
    • Yaşlılık Lekeleri: Genellikle 40 yaş ve sonrasında görülen, güneşe bağlı kalıcı lekelerdir.

    Korunmak En İyi Yoldur

    Lekeler oluşmadan önce önlem almak, tedaviden daha etkilidir. Güneş koruyucu ürün kullanımı bu noktada çok önemlidir:

    • SPF 30 veya üzeri koruma içeren ürünleri her mevsim kullanın.
    • Güneşe çıkmadan 20 dakika önce uygulayın ve 2-3 saatte bir yenileyin.
    • Yaz aylarında şapka ve güneş gözlüğüyle ek koruma sağlayın.
    • Sert peeling ürünlerinden ve cildi tahriş eden uygulamalardan uzak durun.

    Leke Tedavisi Kişiye Özeldir

    Var olan lekeler için evde uygulanabilecek yöntemlerin yanı sıra profesyonel tedavi seçenekleri de mevcuttur. Ancak doğru tedavi yöntemi için bazı soruların yanıtlanması gerekir:

    • Lekeler yalnızca yüzde mi, yoksa boyun, dekolte ve ellerde de mi var?
    • Lekenin boyutu ne kadar? Küçük noktalar mı, geniş alanlar mı?
    • Ne kadar süredir bu lekelerle yaşıyorsunuz?

    Bu soruların cevapları, kullanılacak ürünleri ve uygulanacak tedaviyi belirlemede önemlidir.
    Örneğin:

    • Yeni oluşan ve yüzeyde olan bir leke, C vitamini ya da niasinamid gibi içeriklerle hafifletilebilir.
    • Uzun süredir var olan ve derinleşmiş lekeler için lazer veya kimyasal peeling gibi uygulamalara ihtiyaç duyulabilir.

    Etkili İçerikler ve Uygulamalar

    Evde kullanabileceğiniz bazı içerikler leke görünümünü azaltmaya yardımcı olur:

    • C Vitamini: Cildi aydınlatır, renk eşitsizliğini azaltır.
    • Retinol: Hücre yenilenmesini destekler, cilt tonunu dengeler.
    • Niasinamid: Cilt bariyerini güçlendirir, renk tonu eşitsizliklerini giderir.
    • Kojik Asit, Arbutin, Azelaik Asit: Melanin üretimini dengeler, leke oluşumunu önler.

    Uzman desteğiyle uygulanabilecek yöntemler ise şunlardır:

    • Kimyasal peeling
    • Lazer uygulamaları (örneğin Q-switch, Fraxel)
    • Mezoterapi ve PRP

    Sonuç: Sabırla Gelen Işıltılı Bir Cilt

    Leke tedavisi, zaman ve düzenli bakım gerektirir. Mucize vaat eden ürünler yerine, cildinize uygun bir bakım rutini oluşturmak çok daha etkili sonuçlar verir. Cildinizi tanıyın, koruyun ve gerekirse bir uzmandan destek alın.

    Unutmayın, cildiniz size nasıl davrandığınızın karşılığını verir. Ne kadar özenli olursanız, o da size o kadar ışıldayan bir görünümle cevap verecektir.

  • Rahim İçi Polipler Ve Histeroskopik Polip Tedavisi

    Rahim İçi Polipler Ve Histeroskopik Polip Tedavisi

    Rahim içi polip nedir?

    Rahim içinde oluşan polipler. Kökenini genellikle rahim zarından alır. Yaygın olarak küçük yapıdadır ve iyi huylu olarak nitelendirilir. Ancak özellikle menopoz dönemi sonrasında oluşan poliplerin kötü huylu olup olmadığına dair araştırılması gerekir. Rahim içi polipin neden oluştuğu tam olarak belirlenemese de fazla östrojen hormonu salgılanması bir etken olarak görülür. Hemen her yaştan kadında rastlanabilen bir rahatsızlık olmakla beraber çoğunlukla 29-59 yaş aralığında görülür.

    Polip belirtileri nelerdir?

    Polip hiçbir belirti vermeyebilir. Kısırlık gibi çeşitli rahatsızlıklar araştırılırken polip varlığı tesadüfen fark edilebilir. Ancak kanama en çok yaşanan belirti türüdür. Adet dönemlerinin oldukça yoğun geçmesi veya düzensiz olması, adet dışında kanamalar yaşanması, anormal düzeyde vajinal akıntı oluşması, cinsel ilişki sırasında ağrı hissi ve menopoz sonrasında kanamalar olması polip varlığını işaret edebilir. Kısırlık da bazen polipten kaynaklanabilir. Bu belirtiler varsa bir uzmana başvurulmalı ve sebebi araştırılmalıdır.

    Histeroskopik polip eksizyonu nedir?

    Polipin histeroskopi yöntemi ile rahimden çıkarılması işlemidir.

    Histeroskopik polip ameliyatı nasıl yapılır?

    Ucunda kamera bulunan histeroskop cihazı rahim içine yerleştirilir ve rahim içindeki polipler görüntülenir. Belirlenen polipler de rahimden uzaklaştırılır. Bu yöntem hem tanı hem de tedavi amacıyla kullanılabilir. İşlemi gerçekleştiren uzmanın uygun gördüğü şekilde hastaya genel veya lokal anestezi uygulanabilir. Ağrılı bir işlem değildir. Risk durumu da az denebilir. Ancak histeroskopi sırasında vücuda bir sıvı verildiği için bu sıvının miktarı doğru ayarlanmalıdır. Aksi takdirde vücut bu sıvıyı emebilir ve vücut sıvısında bir problem ortaya çıkabilir. Bu nedenle tecrübeli bir uzmanın uygulaması gerekir.

    Histeroskopik polip ameliyatı ne kadar sürer?

    Genellikle 15-20 dakikada bile tamamlanabilir. Ancak 30 dakika sürebilen işlemler de vardır. Genel olarak bakıldığında oldukça kısa süreli bir operasyondur.

    Rahimde polip ameliyatı sonrası nelere dikkat edilmelidir?

    Polip ameliyatı sonrası anormal bir kanama veya ağrı olması beklenmez. 10-15 gün sürebilen ve adet kanamasına benzeyen bir kanama normaldir. Ancak daha uzun süren veya daha fazla miktarda bir kanama gözlenirse mutlaka uzmana bilgi vermek gerekir. Ameliyat sonrası normal hayata devam edilebilir fakat ağır işlere ve cinsel yaşama ise kanama bittikten sonra devam etmek uygundur.

    Histeroskopi ile polip ameliyatı fiyatı ne kadardır?

    Histeroskopi ile polip ameliyatı fiyatı bazı faktörlere bağlı olarak değişkenlik gösterir. Polip boyutu, sayısı ve poliplerin risk durumu bu faktörlerdendir. Poliplerin tamamen yok edilebilmesi ve bu işlem sırasında herhangi bir komplikasyon oluşmaması adına dikkatle uygulanması önemlidir. Bu nedenle histeroskopik polip tedavisi için işinin ehli bir uzmana muayene olmak gerekir. Uzmanın bilgi ve tecrübesi de fiyat üzerinde etkili olabilir.

    Kaynak : Op. Dr. Ali Gemici

  • Ergenlik Dönemindeki Erkek Çocuklar

    Ergenlik Dönemindeki Erkek Çocuklar

    Ergenlik döneminde gencin bedeni hızla büyürken, ruhsal olgunlaşma daha yavaş geliştiğinden bu duruma uyum sağlarken davranışlarında tutarsızlık, duygularında değişiklik görülür.

    Hormonlardaki değişim cinsel dürtülerde artış, cinsel organlarda büyüme ile bunalan genç kendisi için yabancı olan bu duruma uyum sağlamakta zorlanır. Bir yandan büyümek için sabırsızlanırken bir yandan da çocuk gibi davranır.
    Özellikle bu dönemde değişen cinsel organlarını merak etmesi ve cinsel dürtüleri ile nasıl baş edeceğini bilememesi pek çok yanlış davranış geliştirmesine neden olur.

    Bu nedenle çocuklarınızla yaşlarına uygun , yargılamadan, suçlamadan, sakin ve doğru cinsel bilgi vermelisiniz.

    CİNSEL BİLGİYİ AİLE VERMELİ

    “ Oğlum 15 yaşında , bir arkadaşı ile evde müzik dinliyorlardı, aniden odalarına girdiğimde birbirlerinin cinsel organlarını ellerken gördüm, çılgına döndüm, hemen arkadaşını evden kovdum ve oğluma tokat attım. Sanırım benim oğlum bir homoseksüel ne yapacağımı şaşırdım doktor hanım” Ergenlik döneminde cinsel kimlik arayışı içinde olan gençler kendi cinsiyetindekilerden de hoşlanıp hoşlanamadıklarını merak ederler, hatta bazen deneyimleyerek öğrenmek isterler. Onların henüz olgunlaşmadığını düşünecek olursak bu tür kafa karışıklıkları yaşamaları normaldir. Sakin davranmalı, ergenlik dönemindeki cinsel gelişim hakkında doğru bilgilendirilmelidir.
    • Bu dönemde değişen hormonlarına bağlı, nasıl fiziksel değişimleri yaşanıyorsa ( boy uzaması, tüylenmede artış, ses kalınlaşması gibi ) testislerinde ve penisinde de büyümenin normal olduğunu, meni üretimi olduğunu ve gencin mastürbasyon yapma yolu ile bu meninin dışarı atılmasının normal olduğu anlatılmalıdır.
    • Mastürbasyonun kötü bir şey olmadığını ya da günah olmadığını söylemeli ancak kişinin bedeninin özel olduğunu ve bu nedenle başkalarının yanında yapılmaması gerektiğini anlatmalısınız.
    • Bu dönemde geceleri cinsel içerikli rüyalar görebileceğini, sabahları sertleşmiş bir penis ile uyanabileceğini, hatta külotlarının meni ile ıslanabileceğini , böyle durumda korkmaması gerektiğini , meninin pis olmadığını ancak yine de duş alması gerektiğini anlatmalsıınız.
    • Ergenlik döneminde oğlunuz banyoda daha uzun kalmak isteyecektir, onu bu konuda sürekli uyarmamalı, rahat bırakmalısınız. Mümkünse ayrı bir odası olmasını sağlamalısınız.
    • Cinsel olarak uyarıldığında, mastürbasyon ihtiyacı duyduğunda bunu kendi evinde , kendi odasında kimse yokken yapması gerektiğini, bunun özel bir şey olduğunu ve özel şeylerin yalnız yaşanacağını söylemelisiniz.
    • Asla kız ya da erkek kardeş, yakın akraba çocukları ya da başka çocukları bu dürtüsüne alet etmemesi gerektiğini, bunun karşısındaki çocuğa hem fiziksel hem de ruhsal büyük zarar vereceğini ,
    • 18 yaşından önce bir kadınla cinsel birliktelik deneyiminin doğru olmadığını , çünkü biyolojik gelişimin yeterli olmayıp ruhsal ve sosyal açıdan da yeterli olunması gerektiğini,
    • Evlilik hayalleri ile hazır olmadan girilen cinsel ilişkinin sosyal sorunları da beraberinde getirmesinin yanı sıra kendisinde de çok ciddi ruhsal sorunlar yaratabileceğini anlatmalısınız.
    • Cinsel yolla bulaşan ( AIDS, Hepatit B, Sifiliz,Herpes, gibi ) hastalıklar, istenmeyen gebelikler ve sonucunda yaşanabilecek sıkıntılar, korunma yollarıyla ilgili bilgileri de başkalarından değil, sizden öğrenmeliler.

  • Cam Fanusta Yaşayan Çocuklar

    Cam Fanusta Yaşayan Çocuklar

    “Büyümek istiyorum artık, sorumluluk almak istiyorum, bana bir bebekmişim gibi davranmanızdan nefret ediyorum.

    Şimdiye kadar benim yatağımı siz topladınız, okul servisine siz bindirdiniz arkamdan çoğu zaman takip ettiniz, hatta bazen okula gelip öğlen yemeklerimi yiyip yemediğimi kontrol ettiniz. Dershane güvenli değil diye, öğretmenlerimi eve getirdiniz. 16 yaşındayım, hala ne yemem gerektiğine, ne zaman yıkanacağıma, hatta banyoda kalacağım zamana bile siz karar veriyorsunuz,

    Arkadaşımda kalmaya gidemiyorum, çünkü ailesini tanımadığınızı söylüyorsunuz. İyi de benim 4 yıllık arkadaşım, ailesini tanıma zahmetine hiç girmediniz ki… Çünkü hep çok meşgulsünüz, arkadaşımın anne babasını bir kez bile davet edecek ya da onlara kahve içmeye gidecek zamanınız yok…
    Biliyorum her şeyi benim iyiliğim için yapıyorsunuz, ama artık büyümek istiyorum. Kendi sorumluluklarımı taşımak, kendi yatağımı kendim toplamak, ders planımı kendim yapmak, sokağa tek başına çıkabilmek istiyorum.

    Cam fanusumu kırmak , yardıma ihtiyacım olduğunda içimdeki zeki ve düşünceli insanın açığa çıkıp, bana yardım elini uzatmasını istiyorum.

    Benim için endişe duymanızı anlayabiliyorum. Bütün ihtiyaçlarımı karşılayarak benim sorunsuz bir yaşam sürdürmemi , dikensiz gül bahçelerinde yaşamamı istiyorsunuz. Ve belki de bu yüzden benim adıma düşünüp, benim adıma karar alıp, benim yapmam gereken her şeyi siz yapıyorsunuz.
    Biliyorum ki kıyıdan ayrılamadığım sürece açık denizlerde yüzemeyeceğim. Her zaman benim güvenliğimi düşündüğünüz ve bu yüzden boğulmamam için kıyıda kalmamı istediniz. Ama ben okyanusları merak ediyorum. Kıyıda çırpınmak değil, su yutarak da olsa yüzmeyi öğrenmek istiyorum.

    Aslında siz de biliyorsunuz , hayat koşulları her zaman istediğim şeyleri bana sunmayacak, sizin şefkatli kollarınız gibi değil yaşam… Bu yüzden hangi sorunla karşılaşırsam karşılaşayım ayakta kalmak istiyorum. Desteğiniz için çok teşekkür ederim. Ama desteksiz ayakta kalmanın ne olduğunu da öğrenmek istiyorum.

    Risk almak istiyorum.
    Ben hayatımı hiç kendi ellerime alamadım ki! Siz olmadığınızda kim yönlendirecek beni? Kim benim davranışlarımı belirleyecek? İş hayatımda ya da özel hayatımda sorunlarla karşılaştığımda kim benim adıma çözüm bulacak?

    Hayatımda hep birilerinden destek almak zorunda hissedeceğim , belki bu desteği yanlış yerlerde arayacağım. Belki de bu yüzden kötü insanlara katlanmak zorunda kalacağım.
    Anneceğim, babacağım ne olur artık büyümeme izin verin ve cam fanusun içinden gerçek hayata atılayım…

  • Beslenme Savaşları: Emzirme Zorunluluğu Psikolojisi

    Beslenme Savaşları: Emzirme Zorunluluğu Psikolojisi

    Anne sütü, bebeklerin ilk beslenme ürünü… Besleyicilik açısından her ne kadar zengin olsa da her bebek anne sütünden faydalanamıyor. Emziremeyen annelerin iç dünyası ise bu noktada karışıyor. Annenin bebeğini ne kadar emzirdiği, hangi sıklıkta emzirdiği, sütünün kalitesi ve azlığı-çokluğu toplumsal olarak da konuşulup anneyi yoran bir hâle geliyor. İşte tam da bu noktada, anne sütü biyolojik bir olaydan çıkıp psikolojik bir kısma doğru yol alıyor. Birçok kadının anneliğiyle ilgili yetersizlik duygularını tetikleyen bu durumu konuşmamız gerekiyor çünkü bazen mama biberonuyla beslenen bir bebek, emzirme baskısıyla büyüyen bir annenin kırılgan psikolojisinden çok daha sağlıklı olabilir.

    1. Psikodinamik Bakış: “İyi Anne” Olmanın Görünmeyen Yükü

    Annelik yalnızca bugün deneyimlediğiniz olaylardan ibaret değil; geçmiş kuşaklardan gelen bilinçdışı izleri taşıyan yeni bir deneyim yoludur. Emzirme sadece besleme değil, bir bağ kurma, yeterli olma ve sevgiyi gösterme biçimi olarak da yorumlanır.
    Emzirme, nesne ilişkileri kuramcılarına göre bebeğin dış dünya ile ilk ilişkilerinden biridir. Bu süreçte anne sadece bir “besin kaynağı” değil, aynı zamanda bebek için birincil sevgi nesnesidir. Emzirme deneyimi sevgi ve güvenle gerçekleşirse, bebek dış dünyaya dair olumlu düşünceler taşır.
    Yanlış anlaşılmasın, bu durum fiziksel olarak meme ile beslenmeden ibaret değil. Yani biberonla beslenen, annenin sevgi ve güvenini o an yaşayan bir bebek de hayata dair olumlu düşünceler taşıyabilir. Kuramcılar bu noktada anne memesini sadece temsili olarak baz alırlar.
    Aynı şekilde, Melanie Klein’ın “iyi meme” ve “kötü meme” kavramı da fiziksel memeyi değil, memeye dair bebekte oluşan ruhsal temsilleri ifade eder. Biberonla beslenen bir bebek, eğer sevgiyle, düzenli ve sakin bir temasla besleniyorsa; bu “iyi meme” (yani iyi nesne) temsili yine gelişebilir. Buradaki iyi nesne, anneyi temsil eder. Asıl önemli olan emzirmemek değil, duygusal olarak orada olmamaktır. Bebek için esas zedeleyici olan budur.

    2. Emzirme Zorunluluğunun Toplumsal Baskısı ve Annenin İçsel Dünyası

    Toplumumuz emzirme konusunda hassas bir yapıdadır desek yanlış olmaz çünkü anne doğum yapar yapmaz, sütü fazlaca olsa dahi süt artırmanın yollarını etraftan dinlerken kendini bulabilir. Burada anneye verilen örtük mesaj, “Her an yetersiz olabilirsin” ya da “Zaten yetersizsin” şeklinde olabilir ve lohusa annenin kırılganlığını, psikolojisini oldukça etkileyebilir.
    Bir üniversite araştırmasına göre (Boğaziçi Üniversitesi, 2021), doğum sonrası ilk altı ayda mama vermek zorunda kalan annelerin %68’i suçluluk duygusu yaşadığını, %54’ü ise sosyal çevresi tarafından “eksik anne” gibi hissettirildiğini bildirmiştir. Bu veriler, toplumsal baskının annelerin iç dünyasında ne kadar yıkıcı etkiler bırakabildiğini gösteriyor.
    Özellikle sosyal medyada emziren annelerin idealize edilmesi, doğumdan sonra yeterince sütü olmayan ya da tıbbi nedenlerle emziremeyen annelerde değersizlik ve başarısızlık hissi yaratabiliyor. Bu da doğum sonrası depresyonun derinleşmesinde önemli bir risk faktörü hâline geliyor.

    3. Annelik Bir Yarış Değil: Farklı Ama Eşit Anneler

    Her çocuğun hızı farklı olduğu gibi, her annenin hızı da farklıdır. Anneliği yarış hâline getirmekten ya da böyle getirilen ortamlarda bulunmamaya dikkat etmenizi öneririm. Sınırlarınızı yeterince çizerseniz sizi etkileyen olumsuz söylemler bir süreden sonra yok olacaktır.
    Önemli olan annenin duygusal olarak iyi olmasıdır. Bazen emzirmek değil, emzirmeye zorlanmak annenin bedenine ve ruhuna daha fazla zarar verir.

    4. İyi Anne Tanımını Yeniden Yapmalıyız

    Bir annenin çocuğuna gösterdiği güvenli sevgi, şefkat ve değer hissi, bebeğin en temel besinidir. Biberonla veya meme ile bu duyguları yaşatarak besliyorsanız, “yeterince iyi anne”siniz diyebilirim.

  • Obezite, Dış Tehdit Kadar Tehlikeli Mi?

    Obezite, Dış Tehdit Kadar Tehlikeli Mi?

    Obezite dış tehdit kadar tehlikeli mi, dilerseniz önce ona bakalım. Evet tehlikeli çünkü toplumumuzda en yaygın, üstelik sinsi ve mücadelesi zor bir hastalık. 200 dolayında hastalığın doğrudan sebebi veya tetikleyicisi. Örneğin diyabet, kanser, yüksek tansiyon, inme, osteoartrit, KOAH, depresyon, kısırlık gibi. Bunlardan sadece diyabetle ilgili rakamlar bile çok çarpıcı. Şu anda 12 milyon insanımız şeker hastalığına yakalanmış ve sağlık bütçesinin hatırı sayılır bir bölümü mecburen buraya gidiyor. Her geçen gün diyabet olma yaşı düşüyor ve çocuklarımızda, gençlerimizde hastalıkla birlikte öğrenme sorunları da baş gösteriyor. Gönüllü ve güvenilir bir sivil toplum örgütü olan World Obesity’nin öngörülerine göre 2035’te, bundan sadece 10 yıl sonra dünya çocuklarının 2/5 i obez, yani hasta olacak. Ekonomik yükün yanı sıra bu rakam ürkütücü ve alarm edici.

    Türkiye’de şu anda erişkin nüfusun sadece 1/3 ü boyuna göre olması gereken sağlıklı ağırlıkta; 1/3 ü fazla kilolu, 1/3 ü ise obez. Demek oluyor ki toplumumuzun 2/3 ü sağlıklı değil! Düpedüz bildiğiniz hasta ama farkında değil, aldırmıyor veya çoğunlukla da obeziteyle mücadeleyi bırakmış gibi. Pekiyi vatandaşımız obeziteyi hem bir hastalık olarak görmüyor hem de yeterince mücadele edemiyor da Sağlık Bakanlığı ne yapıyor? Çok şükür hepimizin aile hekimi var; onlar kayıtlı nüfuslarının kilosunu, bel çevresini ölçüyor, beden kitle endeksini takip ediyor mu? Üstelik e-nabız, sağlık kayıt programında bunların kaydedilmesi için yer var.

    Mücadelemizi doğru zemine oturtmak için önce adını doğru koymalı, sorunu doğru tanımlamalıyız: 1. Obezite hastalıktır, hem de kötü bir hastalıktır. 2. Obezite toplumumuzun çoğunluğunu etkilemekte ve geleceğini her bakımdan tehlikeye sokmaktadır. O nedenle obeziteye karşı mücadele herkesin görevidir. 3. Obezitenin sebepleri ve tedavisi karmaşıktır, ister birey olarak, ister kurum olarak mücadele edilsin destek veya yardım alınmadan, multidisipliner çalışma ve işbirliği yapılmadan çözülebilecek bir sorun değildir. Doğru yaklaşım yapıldığında da önlenebilir bir durumdur.

    “YAŞAMDAŞLIK” TEMEL EKSENİNDE YENİ BİR MEDENİYET OLUŞTURMALIYIZ

    Uzun yıllar obez insanlar yemek yemeye karşı iradesizlikle suçlandı ve konu sadece bireylerin sorunu olarak görüldü. Bunun sonucunda basında, televizyonda, sosyal medyada çeşitli diyet programları, zayıflama reçeteleri, egzersiz uygulamaları, şarlatanlar moda oldu ve olmayı sürdürüyor. Ya da gıda ve içecek endüstrisi, GDO’lar, mısır şurupları, palmiye yağları suçlanarak bunları hedef alan yasal düzenlemeler peşinde koşuldu. Bunların hepsinde elbette doğruluk payı vardır ve gerekenler mutlaka yapılmalıdır ancak obezitenin tüm dünyada bu kadar yaygın olmasının önemli kök sebeplerinden birisi içinde halen yaşamakta olduğumuz ancak sonuna geldiğimiz ekosistemdir. İnsanı merkeze alan alıştığımız antroposen çağı ve onun doğurduğu medeniyet yerine “Yaşamdaşlık” temel ekseninde yeni bir medeniyet oluşturamazsak obeziteyle mücadelemizi de geleceğimizi de kaybederiz.

    Obezitenin batı dünyasında en çok sarstığı iki ülke ABD ve İngiltere’dir, yani batı medeniyetinin iki temel taşıdır ve bu tesadüf değildir. Sorunlarla dolu Antroposen çağı büyük gürültülerle, krizlerle kapanırken yeni o kadar hızla zuhur etmiyor, sancılar çekiliyor. İşte bireysel, kurumsal veya toplumsal obezite mücadelesi bize yeniyi kurmada da çok önemli bir yol gösterici ve model olacak, bu mücadeleyi kazanacaklar doğadaki bütün canlı varlıkların bir arada kollanıp korunduğu, sadece insanın çıkarlarının ve sınırsız tüketimin pompalanmadığı yaşamdaşlığın kapısını aralayıp geleceğe güvenle bakacak.

    Elbette yeniyi kurarken hastalarımızı ihmal edemeyiz. Obezite bir hastalık olduğu için burada ilk görev sağlığımızdan birinci derecede sorumlu aile hekimimiz ve Sağlık Bakanlığına düşüyor. Onların önce teşhisi koyması ve sonrasında kişinin obeziteyi sadece bir kilo verme meselesi olarak görmemesini ve bütünüyle yepyeni yaşam biçimine geçiş yapmasını sağlaması gerek. Bakanlık ile aile hekimleri ve hemşireler, yanı başlarındaki eczacılar, kamuda görevli veya yerel yönetimlerin desteğiyle hep devrede olacak diyetisyen, psikolog, fizyoterapist ve diğer sağlıkçıların sımsıkı bir ekip olarak mücadeleye devam etmesi lazım*. Morbid obezite dediğimiz beden kitle endeksi çok yüksek ve eşlik eden ağır problemlerin olduğu durumda etkinliği kanıtlanmış ilaç ve cerrahi yöntemlerin kullanılmasından kaçınılmamalıdır. Obezitenin cerrahi dahil, maalesef tüm tedavilerinde nüksler sıktır, çünkü yağ hücreleri bir kere şişmanlık yaşandığında genetik olarak kendini programlar ve bizi hep yemek yemeye zorlar. İşte bunun için de obeziteden kurtulmak kolay değildir ve bireysel düzeyde de kararlılıkla savaşmayı gerektirir. Bu nedenle gelecek nesillerin obez olmasını önleyici politikaların yerleştirilmesi obezitenin giderilmesi için çaba sarf etmek kadar önemlidir. Hatta daha da önemlidir.

    ESKİ YÖNTEM VE ALIŞKANLIKLARLA BU SORUNU ÇÖZEMEYİZ

    Obeziteyle mücadele etmek sadece yukarıda saydığımız kişi ve yapıların görevi değildir. Eğitim, spor, maliyeden sorumlu bakanlıkların, SGK’nın, TBMM nin de yapması icap eden pek çok iş var. Dünya Sağlık Örgütü boşuna mı “Her Politikada Sağlık” sloganını yerleştirmeye çalışıyor? Bu kadar yaygın ve karmaşık bir hastalık ancak kamunun ve tüm toplumun birlikte etkin çabasıyla, desteğiyle başarılı olabilir. İşte o desteği sağlayabilmek ve bu büyük sorunu göğüsleyebilmek için devlet, yerel yönetimler, konuyla ilgili STK’lar, akademisyenler, aktivist ve gönüllüler, startuplar, şirketler, vatandaşlar birlikte omuz omuza çalışabilme becerisini göstererek çözümler üretmeliyiz. Bu, ilgili tüm taraflar için yeni bir zihniyet, yeni bir yapılanma ve yeni bir dil kurmayı, yeni teknolojik olanaklardan alabildiğine yararlanmayı gerektirir. 20.yüzyıldan kalma eski yöntem ve alışkanlıklarla bu sorunu çözemeyiz. Obezite mücadelesinde multidisipliner biçimde işbirliği ve birlikte yaratma ilkeleriyle yaptığımız yaklaşımlar sonucunda elde edilecek bir başarı hızlı yaşlanma veya enflasyon gibi diğer karmaşık sorunlarımızın çözümünde de bize rehber olacaktır.

    *Hemen şimdi, siz de beden kitle indeksinizi (Ağırlık (kg) / boy (m2))  hesaplamak ister misiniz?                           

    25 den fazla ise aman DİKKAT!

    Prof. Dr. Melih Bulut

  • Özgün, Özgür ve Yaratıcı Makyaj Stilleri

    Özgün, Özgür ve Yaratıcı Makyaj Stilleri

    Makyaj, sadece güzellik için yapılan bir işlem değil; kişinin kendini ifade etme biçimidir. Renklerin, çizgilerin ve fırça darbelerinin bir araya gelerek ortaya çıkardığı bu sanat; özgürlüğün, özgünlüğün ve yaratıcılığın güçlü bir yansımasıdır. Kuralların dışına çıkmak, cesur olmak ve kendi tarzını yaratmak isteyenler için makyaj sınırsız bir dünya sunar.

    1. Özgürlük: Makyajda Kendi Yolunu Seçmek

    Makyaj yaparken belirli kurallara uymak zorunda değilsiniz. İster canlı renkler kullanın ister sade tonlara yönelin, burada tek kural sizin kendinizi nasıl ifade etmek istediğinizdir. Klasik güzellik kalıplarını bir kenara bırakıp, kendi tarzınızı yaratmak sizin elinizde.

    “Makyajda özgürsün. Kuralları sen koyarsın, sınırları sen belirlersin.”

    2. Özgünlük: Kendine Has Bir Tarz Oluşturmak

    Herkesin tarzı ve güzellik anlayışı farklıdır. Bu farklılıklar, makyajla daha görünür hâle gelir. Kendi yüz hatlarını, renk tercihini ve duygularını yansıtan bir makyaj stili, sizi siz yapan ayrıntılardan biridir. Başkasına benzemenize gerek yok; kendi eşsizliğinizi ortaya koyun.

    “Her makyaj bir hikâye anlatır. Ve her hikâye sahibine özeldir.”

    3. Yaratıcılık: Renklerle Sanat Yapmak

    Makyaj, renkleri ve dokunuşları birleştirerek kendinize ait bir sanat eseri oluşturmanızı sağlar. Alışılagelmişin dışına çıkarak yeni bir şey denemekten korkmayın. Makyaj masanız, sizin tuvaliniz olabilir. İlhamınızı iç dünyanızdan alarak dışa yansıtın.

    “Makyaj, bir fırça ve birkaç renkle bile hayal gücünü gerçeğe dönüştürmenin yoludur.”

    4. Kendini Keşfetmek: Makyajla Dönüşüm

    Bazen küçük bir dokunuş bile kendimizi daha güçlü, daha canlı hissetmemize yardımcı olur. Makyaj, sadece yüzünüzü değil, ruh halinizi de değiştirebilir. Kendinizi keşfetmenin ve kendinize zaman ayırmanın yollarından biridir.

    “Makyaj, sadece görünüş değil; kendini tanımanın ve kendinle bağ kurmanın bir yoludur.”

    5. Sınırları Aşmak: Cesur Dokunuşlarla Kendini Göstermek

    Toplumun dayattığı güzellik anlayışları çoğu zaman sınır koyar. Oysa makyaj, bu sınırları yıkmak için güçlü bir araçtır. Cesur renkler, sıra dışı çizgiler ya da farklı dokularla kendinizi yeniden tanımlayabilirsiniz. Güzel olmak için değil, kendiniz olmak için makyaj yapın.

    “Makyaj, sadece dışarıdan değil; içeriden gelen bir özgürlüğün ifadesidir.”

    Makyaj, yalnızca yüzünüze renk katmaz; ruhunuza da dokunur. Kendinize ait bir tarz yaratmak, kuralların dışına çıkmak ve cesurca kendinizi yansıtmak istiyorsanız, makyaj bunun en eğlenceli yollarından biridir. Unutmayın; makyajda doğru ya da yanlış yok, sadece “senin tarzın” var.

  • Ergenlik Dönemindeki Kız Çocuklar

    Ergenlik Dönemindeki Kız Çocuklar

    Neden ergenlik diye bir şey var? 13 yaşındayım ve ergenlik hakkında pek bir şey bilmiyorum, annem de anlatmadı. Bir çok şeyi okulda arkadaşlarımdan öğrenmek zorunda kaldım. Adet olmayı, farklı duygular hissetmeyi onlardan örendim. İlk adet olduğumda kendimi büyümüş gibi hissedeceğimi zannetmiştim. Oysa ki öyle olmadı. Hala çocuk gibi hissediyorum.Neden duygularım bedenim gibi büyümüyor? Çok karmaşık. Düşüncelerim esip geçiyor, duygularım çabuk değişiyor, bazen çok mutsuz oluyorum, bazen de yerimde duramıyorum. Çabuk sinirleniyorum.
    Odamı toplamak istemiyorum, banyo yapmam gerektiğini bile annem hatırlatıyor, ama girince de çıkmak istemiyorum. Neden böyle kötü kokuyorum bilmiyorum.

    Ablamla çok kavga ediyoruz, ben onunla vakit geçirmek istiyorum. O beni yanında istemiyor

    Sınıfta bazı kızlar erkeklerden hoşlanıyor , bu doğru mu bilmiyorum.Aileme söyleyebilir miyim? Bu yaşta sevgililik doğru mu?

    Büyümek istemiyorum çünkü korkuyorum. Tuhaf geliyor, üstlenmek gereken sorumluluklar var. Gelecek kaygısı, sınav, iş , evlilik, çocuk….

    KIZLARIYLA ANNELERİ KONUŞMALI

    İşte bu ve benzeri bir çok soru dolaşıp duruyor ergenlik dönemindeki kız çocuklarının kafasında . Hem bedensel, hem de duygusal ve cinsel gelişimlerini arkadaşlardan öğrenmek yerine annelerinden öğrenmeleri gerekiyor ki yanlış şeyler öğrenmesinler.

    Kızlarınıza ergenlik dönemini şöyle anlatabilirsiniz;
    • 11 yaşından itibaren östrojen gibi bazı üreme hormonlarının etkisi ile yumurtalıklarında yumurta gelişmeye başlıyor. Gelişen yumurtalarından yapılan hormonların etkisi ile rahminde meydana gelen değişiklikler adet kanamasına yol açıyor.
    • Başlangıçta düzensiz ama birkaç ay içerisinde düzenli olarak adet kanamaların olacak, bu korkulacak bir şey değildir. Senin sağlıklı geliştiğinin bir göstergesidir.( Halka arasında kız çocuklarının adet kanama dönemlerine KİRLENME adı verilir ki biz bu tanımı doğru bulmuyoruz. Çünkü kız çocuğun bilinç altında “ben kötü, pis , kirli bir çocuk oldum “ imajı kalıyor )
    • Kadın bağı adında satılan pedlerini bu dönemde yanında taşımalı, tuvaletlere atmamalı, kapalı bir şekilde tuvaletin çöp kutusuna atmalısın.Bu dönemde istediğin kadar banyo yapabilirsin.
    • Yine salgılanan hormonlarının etkisi ile tüylenmelerinin olması, terinin kokması normaldır. Bu nedenle kişisel bakımına dikkat etmelisin.
    • Bedensel büyümenin hızına duygusal olgunlaşman yetişemez , bu nedenle çocuksu davranışların, sakarlıkların normal ( ergenlik döneminde bedensel gelişim hızlı gelişirken nörolojik gelişim daha yavaş olduğundan özellikle kız çocuklarının basit işlerde bile sakarlık göstermeleri normaldir)
    • Karşı cinse karşı ilgi ve merak duyabilirsin. Ancak erkekleri tanımak için önce arkadaşlık seviyesinde kalmalısın. Bir yetişkin gibi davranmak ve yaşından önce paylaşımda bulunmak için acele etmemelisin .
    • Cinsellik bir kadınla erkek arasındaki sadece fiziksel bir ilişki değil, duygusal bir ilişkidir. Hem fiziksel hem de duygusal olarak olgunlaşmadan yaşanan cinsel yakınlaşma ya da cinsel ilişki fiziksel , duygusal, sosyal açıdan sana zarar verir.
    • Hiç kimse seni istemediğin bir davranışa zorlayamaz, “HAYIR “ diyebilmelisin.
    • Arkadaşlarınla zaman geçirmek istemen doğal , ancak hem okul hem sosyal hayat için planlı yaşamalısın.
    • Problemlerini açıkça bizimle konuşabilirisin. Her ne olursa olsun biz senin arkandayız , seni seviyor ve sana güveniyoruz.

  • 4 Mart Obeziteyle Mücadelede Milattır

    4 Mart Obeziteyle Mücadelede Milattır

    Masanıza veya panonuza koyacağınız, örneğin “OBEZİTE HASTALIKTIR”pankartı o gün sizinle muhatap olan herkesin dikkatini çekecektir. Ya da sizler daha inovatif yöntemlerle, obez insanları kırmadan, üzmeden farkındalıklarını derinleştirebilir, hemen ertesi gün yardım almaya ikna edebilirsiniz. 

    OBEZİTE HASTALIKTIR

    Kurumda, okulda, hastanede yöneticileri ikna edemediniz veya olanaklar yeterli değil, etkinlik düzenleyemediniz; 4 Mart’ta boş mu oturacaksınız? Elbette hayır. O gün tüm Türkiye’de yapılacak etkinliklerin sosyal medya aracılığıyla duyurulmasına destek verebilirsiniz. Masanıza veya panonuza koyacağınız, örneğin “OBEZİTE HASTALIKTIR” pankartı o gün sizinle muhatap olan herkesin dikkatini çekecektir. Ya da sizler daha inovatif yöntemlerle, obez insanları kırmadan, üzmeden farkındalıklarını derinleştirebilir, hemen ertesi gün yardım almaya ikna edebilirsiniz. 

    Obezite karmaşık bir sorun, sadece bir diyet formülü veya ilaçla düzelmesi çok zor, sıklıkla imkansız. Sorunun karmaşıklığı çözümün de çok paydaşlı olmasını gerektiriyor. Ayrıca nasıl bireysel olarak uzmanlardan destek ve yardım almadan Obeziteyle mücadele mümkün olmuyorsa, sadece bir kurum veya mesleğin, yapının da kendi gayretleriyle başarılı olması mümkün değil. Aslında bu yönüyle Obezite bize yaşlılık, demans, kanser gibi günümüzün karmaşık problemlerinin çözümünde yol göstermesi bakımından bir fırsat sunuyor. Önümüzdeki 4 Mart’tan başlayarak birçok paydaş, işbirliği içinde bu ağır toplumsal sorunumuzu çözme yolunda kararlı adımlar atarsak halkımızın sağlığını tehdit eden diğer sorunlarda da benzer stratejik yaklaşımları kolayca hayata geçirebiliriz. 

    Sağlıklı Günler Dileğiyle.

    Prof. Dr. Melih Bulut