Kategori: Uzman Görüşleri

  • Gebelik Kaybı (Düşük) Nedir?

    Gebelik Kaybı (Düşük) Nedir?

    Erken gebelik kaybı (düşük) nedir?

    Düşük, gebeliğin herhangi bir müdahale olmadan kendi kendine sona ermesi durumudur. 20. haftadan önce görülen bu durum, halk arasındaki gebeliklerin yüzde 10-20 aralığında görülebilir. Bu oran, bilinen çalışmalardan elde edilmiştir. Dolayısıyla henüz hamile olduğunu bilmeyen ve düşük yapan kadınlar bunu regl kanaması ve ağrısı ile karıştırabilir. Bu nedenle düşük yapma oranının daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.

    Düşük çeşitleri nelerdir?

    Düşük çeşitleri genel olarak şu şekilde sınıflandırılır:

    • Kaçınılmaz Düşük
    • Tam Düşük
    • Eksik/Tam Olmayan Düşük
    • Gözden Kaçırılan/Kaçırılmış Düşük
    • Tekrarlayan Düşük

    Bu düşük türlerinin her biri, bireyde farklı komplikasyonlara neden olabilir. Aynı zamanda bazı düşük türlerinde hastanın tedavi edilmesi veya geçmiş yaşantılarının incelenmesi gerekebilir.

    Düşükler en çok kaçıncı haftada olur?

    Düşükler, çoğunlukla hamileliğin 12. haftasına kadar görülür. Bu süreçten sonra düşük yapma olasılığı azalsa da 20. haftaya kadar bu ihtimal devam eder. 20. haftadan sonraki gebelik sonlanmaları ise erken doğum olarak adlandırılır. Gebeliğin ilk 20. haftasında düşük yapmanın belli başlı bazı nedenleri vardır.

    Düşük nasıl hissedilir? Düşük belirtileri nelerdir?

    Düşük yapan bir kadında görülen belirtiler genellikle şu şekildedir:

    • Vajinal lekelenme veya ağır kanama
    • Karında veya sırtta ağrı ve kramp
    • Vajinadan sıvı veya doku geçişi

    Bunların yanı sıra düşüğün kişiden kişiye değişen belirtileri de görülebilir. Hamile olduğunuzu biliyorsanız veya şüpheleniyorsanız bu tür durumlarda mutlaka doktorunuza danışmanız gerekir.

    Kaç haftalık düşüklerde kürtaj gerekmez?

    Her gebeliğin sonlanmasında kürtaj gerekmez. Bu aşamada gebeliğin kaçıncı haftada sonlandığını belirlemek gerekir. Özellikle 6-7 haftadan az olan gebeliklerde düşük kendi kendine gerçekleştiğinden tıbbi müdahaleye gerek kalmayabilir. Gebelik büyüdükçe ise düşük sonrası içeride parça kalma ihtimali artar. Bu tür durumlarda doktorlar vajina ultrasonu yardımıyla rahmin içerisine bakarak kürtaj gerekip gerekmediğine karar verebilir.

    Tekrarlayan gebelik kayıplarının nedenleri nelerdir?

    Gebelik kayıplarının tekrarlanmasının bazı nedenleri vardır. Bu nedenler ise şu şekildedir:

    • Genler veya kromozomlarla ilgili sorunlar
    • Annenin sağlık durumu
    • Yaş
    • Kronik durumlar
    • Aile geçmişi
    • Rahim veya servikal bazı problemler
    • Obezite

    Bu durumların annede görülmesi durumunda tekrarlayan gebelikler açığa çıkabilir. Doktorlar eşliğinde uygulanacak tedavilerle tekrarlayan gebelik sorunu engellenebilir.

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında yapılan testler nelerdir?

    Tekrarlayan gebelik kayıplarında gebeliklerin neden sonlandığını belirlemek için uzmanlar bazı test yöntemlerine başvururlar. Bu yöntemler şu şekildedir:

    • Periferik Karyotip (Kadın ve erkekte kromozom analizi)
    • Trombofili (Pıhtılaşma faktörleri)
    • Rahim iç boşluğunun incelenmesi amacıyla SIS, histeroskopi ve HSG
    • Açlık kan şekeri
    • Glukoz yükleme testi
    • HBA1c
    • TSH
    • Serbest T4
    • Prolaktin
    • Düşük materyalinin genetik tetkiki

    Gebelik kaybı sonrası hamile kalanlar nelere dikkat etmelidir?

    Gebelik kaybı sonrasında tekrar bir düşük yaşamamak için bazı durumlara dikkat etmek önemlidir. Öncelikle düşük sonrasında bu düşüğün neden meydana geldiğini doktorunuz yardımıyla takip etmeyi deneyebilirsiniz. Bu sayede bir sonraki gebeliğinizde düşük yaşamanızın önüne geçebilir ve gerekliyse bazı tedavilerden faydalanabilirsiniz. Düşükten sonra sağlıklı bir hamilelik geçirmek için sağlıklı beslenmeye dikkat etmek, doktor tavsiyelerine harfiyen uymak, kullanılan ilaçlara dikkat etmek ve günlük rutinleri hamilelik doğrultusunda değiştirmek önerilir.

    Gebelik kaybının nedenleri hakkında mutlaka doktorunuza danışmayı ihmal etmeyin.

    Kaynak : Op. Dr. Ali Gemici

  • Bağlanma Korkusu

    Bağlanma Korkusu

    Bağlanma korkusu;

    Çağan Irmak’ın müthiş ses getiren filmini hatırlıyorsunuz değil mi? Issız Adam…

    Yarım kalmış bir aşk hikayesini anlatıyordu. Seyreden herkesi çok etkilemişti o film, kadınlar ağlayarak çıkıyor, erkekler “ ben o filme gitmesem “ diye kaçıyordu. Çünkü bu film, bir aşk hikayesinin, tarafların birbirini sevmediği için değil , kadın ve erkeğin korkuları yüzünden nasıl sona erdiğini anlatıyordu.

    Duygularını göstermekte zorlanan, hiçbir ilişkiye bağlanmak istemeyen , korkan bir Issız Adam vardı karşımızda. Kendine kurduğu bir dünyanın içinde yaşayan, yalnız , oradan oraya savrulan , kısa süreli hazlarla mutlu olmaya çalışan… Her ne kadar bağlanmaktan korksa da , doğum günü pastası için ortadan kaybolan çalışanlarını göremeyince bağlandıklarını kaybetmekten ne kadar çok korktuğunu o an hissetti.

    Çağan Irmak filmin merkezine bağlanma korkusunu yerleştirmişti. Herkesin hayatında yarım kalmış aşklar , ilişkiler vardır. Bu yarım kalmış aşkların temelinde sevgisizlik değil, korkular , kaygılar vardır. Dile gelmemiş, söylenememiş pek çok korku, kaygı tüketir ilişkileri. Zihinler hep geriye gider. Geçmişteki sevgili unutulmaz, her mutsuzlukta, her kalp sızısında geçmiş hatırlanır.

    İlişkilerde Bağlanma Nedir?

    Bağlanma; sevmek, içe bağlı olmaktır. Bağlılığın oluşması için kişinin özgür iradesi önemlidir. Ayrılmaktan korktuğu için değil ya da karşı tarafın kendini ilişkide tutmaya zorlamasından değil, kalmayı kendi iradesi ile seçmesidir. Flört etme, nişanlı olma ya da evli olma bir kişinin bağlı olduğunu göstermez.

    Bağlanma ihtiyacı beraberinde korkuları da getirir. Bir şeyin varlığı sizi ne kadar mutlu hissettirir ise yokluğu ya da yok olma ihtimali de o kadar kaygılandırır ve korkutur. Bilinç altı bir süreçle “Üzüleceğim “ diye geri çekilir , kaçar. Bu korku hayata, aileye, işe, genel insan ilişkilerine dair olabileceği gibi kişinin duygusal ilişkilerinde de söz konusu olabilir.

    Bağlanma korkusunun temellerinde;

    Terk Edilme Korkusu: Terk edilme korkusu yaşayan kişilerin geçmişlerinde bu korkuyu doğuracak temel olaylar vardır. Ailesi ile ilgili, özellikle de annesiyle ilgili böyle bir deneyim yaşamış olma ihtimali daha fazladır. Küçük yaşlarda yaşanan bu deneyim her defasında aynı şeyi yaşayacakmış gibi korku hissettirir.

    Acı Çekme Korkusu: Küçük yaşlarda annesinden ayrılmak zorunda kalan ya da güvensiz bir ortamda bulunmuş acı çekmiş kişiler bir daha aynı acıyı yaşamamak için savunma mekanizması geliştirirler. Bilinç altına bastırdığı bu duygudan kaçmak için çeşitli davranışlar sergilerler. Karşı tarafa kendini değersiz, yetersiz, sevilmiyormuş gibi hissettirirler.

    Kültürümüzde çocuğu sütten kesmek için annesinden uzaklaştırır, başka bir yere götürüler. Oysa ki henüz meme dönemindeki bir çocuğu annesinden bir hafta- bir ay ayrı tutmak son derece sakıncalıdır. Bu durum çocukta derin acı ve güvensizlik oluşturur. Anne geri döndüğünde ise artık çocuk hiçbir zaman eskisi gibi aynı güveni duymaz ve bağlanmaz.

    Ayrılamama, Özgürlüğünü Yitirme Korkusu: Ayrılamama korkusu ilişkiye bağlanma korkusunu açığa çıkarır. Genellikle kendilerine güveni düşük kişilerdir ve reddedilmekten korktukları için kendi istedikleri kişiler yerine kendini beğenen kişiler ile birlikte olurlar. Ancak bu durumda her ne kadar kendilerini güvende hissetseler de eşlerine yoğun duygular besleyemezler. Eşlerini zayıf, güçsüz , eksik bulsalar da gerçek duygularını söyleyemezler ve terk edilmekten korkarlar.

    Bağlanma korkusu yaşayan kişilerin çoğu bu korkularının farkında değildir. Ancak kişi fark ederse bu konuşulur ve ilişki içinde çözümlenir.

    Örneğin;

    Evliliklerinin 12. yılında terapiye başvuran bir çift, son 3 yıldır çok kavga ettiklerini, ilişkilerinin düzelebileceğine dair umutlarını yitirdiklerini, son çare avukattan önce terapiste geldiklerini söylemişlerdi. Erkeğe göre eşi çok kıskanç, dayanılmaz derecede sorgulayan, bulduğu her açıkta olay çıkaran, çok söylenen, yıpratıcı bir kadındı. Kadına göre ise eşi; sorumsuz, evin bütün yükünü kadına yıkan, kendi başına planlar yapıp, sadece eğlenceye para harcayan, güvenilmez bir adamdı.

    Bireysel ve evlilik öykülerini aldığımızda; Erkeğin evliliğin gündelik sorumluklarını almak istememesinin nedeni ebedi çocuk, genç kalmak istemesi olduğu anlaşılıyordu. Çünkü eğer “ eş” ya da” baba “ kimliklerini üstlenirse içinde dayanılmaz bir öfke ve  sıkıntı oluşuyordu. Öfkelenmemek için her türlü sorumluktan kaçıyor; kaçamadığı zaman da zarar vererek patlıyordu. Karısına duyduğu öfkeyi  onu sosyal ortamlarda yalnız bırakarak, pasif şekilde ifade ediyordu. Karısı  bu izolasyon duygusunu reddedilmişlik olarak algılıyor ve eşini sert bir dille eleştiriyordu. Bu sözel saldırıya karşı adam atağa geçiyor  ve bazen fiziksel şiddet uyguluyor bazen de evi terk etmekle tehdit ediyordu.

    Erkek Kaçınan bir bağlanma stiline sahip yani bağlanmaktan korkuyordu.

    Kadın ise doğduğu andan itibaren aileyi birleştiren bir arada tutan bir görev üstlenmişti. Annesi, babası, ablası hep ona güvenmiş, ailenin bütün sorunlarını yüklenen ve çözen bir kadın olup çıkmıştı. Hayırlı evlat, hayırlı anne olma yükü, kendi ihtiyaçlarını hep ikinci plana atmasına ve içinde biriktirdiği sıkıntıları paylaşamamasına sebep oluyordu. Kendini kurban rolüne koymuştu ve hep “muhtaç olunan”  kişiydi. Sonuçta evlenince de eşine ; ailesine yaptığı gibi annelik yapıyordu ve koşulsuz destek sağlayarak bir gün eşinin de onun ihtiyaçlarını fark edip, gidereceğini düşünüyordu. Her ne kadar şikayet etse de parayı, güç ve kontrolü elinde tutuyordu ve eşim bensiz  yapamaz diyordu.

    Kadın Kaygılı Bağlanma stiline sahipti. Kendine olan güvensizliğini eşine dayandırıyor ve  çaresiz, kurban rolünü sürdürüyordu.

    Bu çiftin terapilerinin en önemli aşaması kendilerini ve geçmiş bağlanma stillerinin evliliklerini nasıl olumsuz etkilediğini keşfetmeleriydi. Bundan sonraki adım ise artık keşfedilenleri kabul etmek ve sağlıklı bağlanma stiline doğru geçiş yapmaya çalışmak…

    Ülkemizde yapılan bir araştırmada ; toplumun yaklaşık %38 i Güvenli, %48,5 kaygılı , %13,5 ise kaçınan, güvensiz bağlanma stiline sahip olduğu tespit edilmiş.

    Aynı araştırmada; her iki bireyin de kaçınan, güvensiz bağlanma stiline sahip olduğu evliliklerin sık görüldüğünü göstermekte. Ancak bu durum çiftleri mutsuz etse de , evlilikleri kötü bile gitse ; boşanmak yerine, evliliği sürdürdükleri  anlamını taşımakta.

    Evlilik uyumu ve doyumu açısından bakıldığında; her iki çiftin de Güvenli Bağlanma stiline sahip olduğu evliliklerin daha uyumlu ve doyumlu yaşanma ihtimali çok yüksek.

    Kadının Güvenli bağlanma stiline sahip olduğu, erkeğin ise Kaygılı bağlanma stiline sahip olduğu evliliklerde ise anlaşma daha iyi  , toplumsal dengeler açısından her ne kadar sıkıntı yaşansa da sürdürülebilir bir evlilik yapısı vardır.

    Erkeğin Güvenli, kadının ise Kaygılı bağlanma stiline sahip olması, aşırı güvensizlik ve kıskançlıkları evliliğin kalitesini düşürmekte ,  kavgaların sık yaşanmasına sebep olmaktadır.

    Bağlanma stilinizi biliyor musunuz?

    GÜVENLİ BAĞLANMA:

    1. Eşlerine kolaylıkla yaklaşırlar ve bağlı olmaktan mutludurlar
    2. Terk edilme ya da yakınlaşma kaygıları yoktur
    3. Uzun süreli ilişkiler kurarlar, bunun sonucu yaşanan cinsellikten hoşlanırlar
    4. Hem kendilerine hem de başkalarına saygıları yüksektir
    5. Stres altında sosyal destek ararlar
    6. Kendi duygularını açmaktan ve kendilerine açılmasından hoşlanırlar
    7. İlişkilerde olumlu, iyimser, yapıcı tutum sergilerler
    8. Daha az hastalanır ve ölümden daha az korkarlar
    9. Eşlerine karşı empatik ve affedicidirler

    KAYGILI  BAĞLANMA 

    1. Eşlerine fazla yakınlaşır, iç içe yaşamak isterler
    2. Terk edilme korkuları çok yüksektir
    3. İlişkilerini derin ancak kısa süreli yaşarlar
    4. Beklentilerinin hep karşılanmadığı hissederler ve doyumsuzluk yaşarlar
    5. Kayıp ya da ayrılık sonrası yoğun acı yaşar ve depresyona girerler
    6. Kendilik saygıları değişkendir
    7. Cinselliği yaşamak yerine sarılıp uyumak isterler
    8. Çeşitli alanlarda başarı hayalleri kurar ancak çaba göstermezler
    9. Eşlerine karşı kıskanç ve güvensizdirler

    KAÇINAN BAĞLANMA:

    1. Eşlerine güven duymazlar
    2. Başkalarının kendilerine bağlanma duygusu gerginlik yaratır
    3. İlişkilerine sınırlı yatırım yaparlar
    4. Çok kişi ile aşksız cinsel ilişki yaşarlar
    5. Her türlü yeniliğe ve yeni bilgiye kapalıdırlar
    6. Stres altında yalnız kalmayı tercih ederler , çevrelerinde bulunan stresli kişilerden uzaklaşırlar
    7. Her türlü sosyal ilişkiyi sıkıcı ve gereksiz bulurlar ( Aslında reddedilmekten korkarlar )
    8. Kendi düşünce ve duygularını açmazlar, başkalarının açmasından da rahatsızlık duyarlar
    9. İlişkilerini hep olumsuz hatırlarlar

    KAYNAK: Dr. Obengül Ejder

  • Gebelikte İkili, Üçlü Ve Dörtlü Tarama Testleri

    Gebelikte İkili, Üçlü Ve Dörtlü Tarama Testleri

    İkili tarama testi nedir? Neden yapılır?

    İkili tarama testi, sağlıklı tüm gebeliklerde yapılması önerilen bir testtir. Bu testin amacı kromozomal anomaliler hakkında . Testin sonucunda, bebeğin anomaliler konusundaki risk düzeyi hesaplanır. Down sendromu, Trizomi 18 ve 13 gibi anormalliklerin bulunduğu gebeliklerde testler pozitif çıkabilir. Özellikle Beta-HCG ve PAPP-A gibi hormonların seviyelerinin normalden yüksek veya düşük olmasını doktorlar değerlendirerek riskleri hesaplar. Bu testlerde çıkan sonuçlar, kesin kanıya varmak için yeterli olmayabilir.

    İkili tarama testi ne zaman ve nasıl yapılır?

    İkili tarama testi, gebeliğin 11. ve 13. haftalarında uygulanır. Testin uygulanmasından önce bebek detaylı bir biçimde ultrasonografi yardımıyla değerlendirilir. Aynı zamanda bebeğin baş ve popo mesafesi de ölçülür. Ense saydamlığı kalınlığı yardımıyla burun kemiği değerlendirmesi de yapılır. Daha sonra anneden kan örneği alınarak ve ultrasonografiden alınan bilgilerden de faydalanılarak riskleri hesaplama aşamasına geçilir.

    Üçlü tarama testi nedir? Neden yapılır?

    Üçlü tarama testi, fetüse ait kromozomal bozuklukları ve doğum kusurlarını ölçen bir tür kan testidir. Testle HCG, AFP ve uE3 hormonlarının düzeyleri ölçülür. Bu hormonların düzeyleri hamileliğin haftalarına göre doktorlara bazı durumları ifade eder. Dolayısıyla doğru zamanla üçlü tarama testinin uygulanması gerekebilir. Sadece bir sorun olabileceğini gösteren ve kesin sonuç oluşturmayan üçlü tarama testinde anneden alınan kanla birlikte bazı değişkenler de hesaplamalara dahil edilir.

    Üçlü tarama testi ne zaman ve nasıl yapılır?

    Üçlü tarama testinin hamileliğin 16. ve 18 haftaları arasında yapılması en uygun olanıdır. Bunun yanı sıra 15. ve 22. haftalar arasında da yapılabilmektedir. Üçlü tarama testi uygulanmadan önce ultrasonografi yardımıyla bebek incelenir. Özellikle baş çevresi ölçümü oldukça önemlidir. Anneden alınan kan ile birlikte yaşı, kilosu, kalıtsal hastalıkları, tüketim alışkanlıkları gibi unsurlar dikkate alınır ve riskler değerlendirilir.

    Dörtlü tarama testi nedir? Neden yapılır?

    Dörtlü tarama testi de ikili ve üçlü testlerde olduğu gibi bebekte risklerin varlığını önceden öngörebilmek için kullanılan uygulamadır. Bu test de diğerleri gibi kesin sonuç vermez. Yalnızca doktorun çıkan değerler yardımıyla yorum yapmasına yardımcı olur. Dörtlü tarama testi, kandaki dört maddeyi inceler. Bunlar; AFP, HCG, E3 ve DIA’dır. Dörtlü tarama ile kromozomal bozukluklar hakkında tahminlerde bulunulabilir. Özellikle Down sendromu, Trizomi 18, nöral tüp kusurları ve karın duvarı kusurları hakkında uzmanlar fikir sahibi olabilir.

    Dörtlü Tarama Testi Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?

    Dörtlü tarama testi, gebeliğin 15 ila 22. haftaları arasında uygulanır. Temelde diğerleri gibi basit bir kan testidir. Diğerlerinde olduğu gibi bebeğin ultrason görüntüsü ele alınır ve anneden alınan kan testinin sonuçlarına göre risk faktörleri değerlendirilir. Bu aşamada 35 yaşından büyük olma, aile geçmişinde gelişimsel düzensizlik öyküleri, daha önce gelişimsel düzensizlikleri olan bir hamilelik geçirme ve Tip-1 diyabetin varlığı gibi durumlar da ele alınır.

    İkili test yaptıranlar üçlü test yaptırmalı mı?

    Gebelik sürecinde ikili, üçlü ve dörtlü testler, doktorlara ve ailelere kesin olmayan fakat değerli bilgiler verir. Dolayısıyla pek çok uzman ailelere bu testlerin yapılması gerektiğini ifade eder ve önerir. Bu aşamada hamileliğin daha erken süreçlerinde yapılan ikili tarama testinden elde edilen bulgular oldukça değerlidir. Bu nedenle ikili testi yaptıranlar için her zaman üçlü ve dörtlü test tavsiye edilmeyebilir.

    Testlerin yaptırılmasının gerekli olup olmadığı, hangi testin yapılması veya yapılmaması gerektiği konusunda uzmanlar sizi yönlendirir. Bu nedenle bu konularda kadın hastalıkları ve doğum uzmanınıza mutlaka danışmalısınız.

    Kaynak : Op. Dr. Ali Gemici

  • Öğrenme ve Dikkat Sorunu Olan Çocuklar

    Öğrenme ve Dikkat Sorunu Olan Çocuklar

    • Kapasitelerine göre düşük okul başarısı gösterirler
    • Okumayı sökmede zorlanır, yavaş ve hatalı okurlar
    • Dinleme becerileri zayıftır, bu nedenle öğretmenin verdiği yönergeleri takip edemezler
    • Arkadaş ilişkilerinde sorunlar yaşayabilirler:
    • Okuldaki kurallara uymada zorluk çekebilirler
    • Dağınıktırlar, sürekli olarak eşyalarını unutabilir, kaybedebilirler
    • İlgilerini çeken bir faaliyette(tv, bilgisayar gibi) dikkatlerini sürdürebilirken,
    • akademik faaliyetlerde dikkatlerini sürdüremezler
    • Başladıkları işi bitiremezler
    • Motor koordinasyonda güçlük çekerler, sakarlık, beceriksizlik gibi
    • El-göz koordinasyonları zayıftır
    • Görsel ve işitsel hafızaları zayıftır
    • Uzaklık, derinlik algıları bozuktur
    • Yön bulmada, sağ-sol ayırt etmede zorlanırlar
    • Engellendiklerinde ani tepki gösterirler

    Ailelere Öneriler
    1. İç güdülerinize güvenin: Çocuğunuzu herkesten daha iyi tanırsınız, eğer çocuğunuzda yaşıtlarına göre bir gerilik hissediyorsanız mutlaka bir uzmanına danışın.
    2. Bilgi sahibi olun: Eğer çocuğunuzun bu özel durumu hakkında yeterli bilgi sahibi olursanız ona yardımcı olabilirsiniz.
    3. Erken davranın: “ babasına çekmiş o da böyleydi ..” gibi söylemlerle vakit kaybetmeyin, çok geçmeden destek alın.
    4. Pozitif olun: çocuğunuzun tanısı konmuş bir öğrenme güçlüğü varsa, yalnız olmadığınız toplumda bir çok çocuğun bu güçlükle klarşılaştığını hatta ileride kendi alanlarında başarılı olduklarını unutmayın
    5. Problemi hayatınızın merkezine alıp, çocuğun iyi olduğu diğer başarılı yönlerine gölge düşmesine izin vermeyin
    6. Destek olun: Anne babanın görevi öğrenme güçlüğünü tedavi etmek değil, yaşadığı bu durumla ilgili olarak çocuğun ihtiyaç duyduğu sosyal ve duygusal desteği vermek, gerekli koşulları sağlamaktır.
    7. Sır gibi saklamayın: Öğrenme güçlüğü akraba ve arkadaşlardan bir sır gibi saklanmamalıdır. Yakınları durumu bilmezlerse çocuğun tembel ya da şımarık olduğunu düşünebilirler.

  • Özel Gün Makyajı Nasıl Olmalıdır?

    Özel Gün Makyajı Nasıl Olmalıdır?

    Bazı günler sıradan başlayamaz.
    Gözünü açtığında, kalbinin içinde bir kıpırtı hissedersin.
    Belki bir kutlama vardır, belki bir düğün, bir konuşma ya da uzun zamandır beklediğin bir buluşma…
    Ama aslında her şeyden öte, o gün kendine “Bugün özelim.” dediğin andır.

    Ve işte o an, makyaj bir hazırlıktan çıkıp bir ritüele dönüşür.

    Peki, özel gün makyajı nasıl yapılır?

    Önce ruh hazırlanır, ardından cilt.
    Ama teknik adımları doğru uygulamazsan, içindeki heyecan bile istediğin gibi yansımayabilir.
    Bu dengeyi kurmak için işte bazı temel öneriler:

    1. Cilt: Makyajın oturacağı zemin, tören öncesi masa örtüsü gibidir.

    • Makyajdan bir gece önce nemlendirici maske ya da hyaluronik asit içeren bir serumla cildini besle.
    • Makyaj günü, matlaştırıcı ürünler yerine cilde ışıltı kazandıran bazları tercih et.
    • Gözenekleri gizleyen makyaj bazı, özellikle flaşlı fotoğraflarda çok işe yarar.

    İpucu: Hava sıcaksa, T bölgesine ince bir kat transparan pudra uygula. Bu, fondötenin gün boyu sabit kalmasını sağlar.

    2. Ten Makyajı: İz bırakmak istiyorsan, tenin nefes almalı.

    • İnce yapılı ama kapatıcılığı yüksek bir fondöten kullan.
    • Kapatıcıyı yalnızca gerekli bölgelere uygula. Amaç, aydınlık ve doğal bir görünüm elde etmek.
    • Elmacık kemiklerine önce krem allık, ardından hafif bir toz allık uygula. Bu ikili, kalıcılığı artırır.

    Renk önerisi:
    Şeftali tonları, daha genç ve canlı bir görünüm sağlar.
    Açık tenliler için soft pembe, buğday tenliler için sıcak kayısı tonları idealdir.

    3. Gözler: Gecenin duygusu burada saklıdır.

    • Göz yapına uygun gölgeleme yapmak, en etkili yöntemdir.
    • Işıltılı farları göz kapağının ortasına, mat renkleri göz çukuruna uygula.
    • Suya dayanıklı eyeliner ve maskara, gece boyunca akmadan kalır.

    Stil tercihi:
    Eğer gözlerinle konuşmak istiyorsan, dumanlı tonları tercih et.
    Daha sade ama etkileyici bir görünüm için kuyruklu eyeliner ve açık tonlarda far yeterlidir.

    4. Dudaklar: Son dokunuş.

    • Rujdan önce dudak peeling’i yaparak pürüzleri gider.
    • Dudak kalemiyle çerçevele, ardından rujunu sür.
    • Üzerine saydam bir parlatıcı ya da sabitleyici ürün uygulayarak taze görünümünü koru.

    Renk seçimi:
    Eğer göz makyajın ön plandaysa, dudak tonunu sade tut.
    Ancak gözler daha sade tutulduysa, canlı bir kırmızıyla fark yaratabilirsin.

    Ve en önemlisi: Sabitlemek.

    Tüm bu emeği tek bir spreyle kalıcı hâle getir.
    Makyaj sabitleyici sprey, sadece görünümünü değil, ruh hâlini de sabitler.

    Hazırlanmak bazen sadece dış görünüşle ilgili değildir.
    Bazı günler, aynaya baktığında kendini güçlü, zarif ve “hazır” hissetmen gerekir.
    Ve o gün geldiğinde unutma:
    Sen o güne hazırsın. Çünkü o gün seninle özel.

  • Amniyosentez, Koryon Villus Örneklemesi Ve Kordosentez Nedir?

    Amniyosentez, Koryon Villus Örneklemesi Ve Kordosentez Nedir?

    Amniyosentez nedir? Neden yapılır?

    Amniyosentez, fetüsü çevreleyen amniyotik sıvısının örneğini almaktır. Ayrık veya açık omurga anlamına gelen spina bifida gibi kromozomal bozuklukların teşhisinde kullanılır. Aynı zamanda omurilik veya beynin gelişimindeki anormallikler anlamına gelen açık nöral tüp defekti de bu yolla teşhis edilebilir.

    Amniyosentez ne zaman ve nasıl yapılır?

    Amniyosentez testi çoğunlukla hamileliğin 15. ve 20. haftaları arasında uygulanır. Her hamileye değil kromozom anormalliği riski yüksek olan hamilelere tavsiye edilir. Özellikle doğum esnasında 35 yaşından büyük kadınlarda yapılması önerilir. Amniyosentez testinin uygulaması ise şu şekildedir:

    • Karın, antiseptik ile temizlenir.
    • Doktora bağlı olarak değişmekle birlikte lokal anestezi uygulanabilir.
    • Doktor, boş bir iğneyi amniyotik sıvısı ile doldurmak amacıyla kullanır. Bu esnada ultrasondan faydalanılır.
    • Analiz için az miktarda sıvı numunesi çekilir.

    Bu şekilde test oldukça hızlı bir biçimde uygulanabilir.

    Amniyosentez yaptırmak riskli midir?

    Amniyosentez sırasında ve sonrasında anne biraz kramp ve ağrı hissedebilir. Bunun yanı sıra nadir durumlarda şu risklerle karşılaşılabilir:

    • Amniyotik sıvı sızıntısı
    • RH hassasiyeti
    • Bebeğe enfeksiyon bulaşması
    • Bebeğe iğne batması

    Bu riskler için uzmanlar gerekli önlemleri alarak anneyi doğru şekilde yönlendirir. Bu nedenle risklerin görülme olasılığı oldukça düşük olabilir.

    Amniyosentez sonrası nelere dikkat edilmelidir?

    Amniyosentez sırasında ve sonrasında annede biraz kramp ve ağrı hissi oldukça normaldir. Bu durumda annenin daha fazla ağrı hissetmemesi için 24 saat süresince yorucu aktivitelerden kaçınması tavsiye edilir. Aynı zamanda 15 dakikadan uzun süre ayakta durulmaması da doktorların önerileri arasındadır.

    Koryon Villus Örneklemesi nedir?

    CVS, plasenta dokusunun bir kısmının örneğini almaktır. Fetüs ile aynı genetik materyali içeren bu test ile kromozomal anormallikler ve diğer genetik problemler önceden görülebilir. Bu işlem, amniyosentezden farklı olarak açık nöral tüp defekti hakkında uzmanlara bilgi vermez.

    Kimler CVS yaptırmalıdır?

    CVS işlemi, ailesinde daha önce plasenta dokusunda genetik kusur oluşmuş bir birey bulunan hamilelere tavsiye edilir. Kromozomal anormallik riski yüksek olan annelerin de CVS yaptırması mümkündür. Testin önerilmesi ve gerekliliği konusunda kadın hastalıkları ve doğum uzmanları ebeveynleri bilgilendirir.

    Koryon Villus Örneklemesi ne zaman ve nasıl yapılır?

    Bu işlem çoğunlukla gebelikteki 10. ve 13. hafta aralığında yapılır. İşlemin uygulama basamakları ise şu şekildedir:

    • Doktor, vajinadan rahim ağzına küçük bir tüp yerleştirir.
    • Ultrason yardımıyla kateter adı verilen tüp plasentanın yakınına ulaştırılır.
    • Kateterin ucunda yer alan şırınga ile bir miktar doku çıkarılır.

    Bunun yanı sıra doktorlar, plasenta hücrelerini örnekleyebilmek için karından veya rahimden iğne sokularak yapılan transabdominal CVS işlemini de tercih edebilir.

    CVS yaptırmak riskli midir?

    CVS işlemi sırasında bir miktar kramp ve ağrı hissi oldukça normaldir. İşlemin yaygın görülen çok fazla riski bulunmamakla birlikte en önemli risk annenin dokusu ile bebeğin dokusunun karışmasıdır. Bunun yanı sıra %1 ihtimalle düşük riski de bulunabilir.

    Koryon Villus Örneklemesi sonrası nelere dikkat edilmelidir?

    CVS işleminden sonra tıpkı amniyosentez işleminde olduğu gibi annenin ağır işlerden kaçınması, çok fazla ayakta durmaması önerilir. Mümkün olduğunca istirahat ederek, ağır kaldırmadan ve egzersiz yapmadan birkaç günlük sürenin geçirilmesi gerekir.

    Kordosentez nedir?

    Kordosentez, bebeğin kanının bir örneğinin göbek kordonundan alınmasıdır. Bu işlem, bazı genetik bozuklukları, enfeksiyonları ve kan durumlarını tespit etmek için tercih edilir. Bu işlem aynı zamanda göbek kordonu aracılığıyla bebeğe kan veya ilaç vermek için de kullanılır. Kordosentez, amniyosentez ve koryon villus gibi daha düşük risk barındıran işlemlerin bulunması nedeni ile çok fazla tercih edilmeyebilir. Çoğunlukla bebekte aneminin varlığının tespit edilebilmesi amacıyla doktorlar tarafından kullanılır.

    Kordosentez kimlere ve ne zaman yapılır?

    Kordosentez, gebeliğin 18. haftasından sonra uygulanır. Gelişmekte olan bebekte fetal aneminin varlığının tespit etmek ve tedavi etmek amacıyla tercih edilir. Dolayısıyla gebeliğinde bu tür riskler bulunan kadınlarda kordosentez işlemi yapılabilir.

    Kordosentez riskli bir işlem midir?

    Kordosentez, diğer işlemlere oranla daha fazla prosedür gerektirebilir. İşlemde oluşabilecek genel riskler şu şekildedir:

    • Kanama
    • Kordonda kan toplanması
    • Bebekte kalp atış hızının yavaşlaması
    • Enfeksiyon
    • Enfeksiyon geçişi
    • Yüzde 1-2 ihtimalle gebelik kaybı

    Uzmanlar, işlem öncesinde bu tür yaygın veya yaygın olmayan riskler için annelere gerekli bilgilendirmeleri yapar.

    CVS mi yoksa amniyosentez mi?

    CVS ve amniyosentez, teknik olarak birbirine benzeyen ve hemen hemen birbirine yakın sonuçlar veren işlemlerdir. Bu işlemlerde tek fark uygulanabilecekleri gebelik haftalığı ve uygulama şekilleridir. CVS 10. ve 13. hafta aralığında yapılırken amniyosentez ise 15. ve 20. hafta aralığında uygulanır. CVS ile açık nöral tüp defekti hakkında da bilgi alınmaz. Dolayısıyla işlemlerin sunduğu sonuçlara ve gebelik aralığına göre en uygun testler, kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından annelere önerilir.

    Gebelikte tanı testlerinin gerekliliği ve kullanımları hakkında mutlaka doktorunuza danışmanız tavsiye edilir.

    Kaynak : Op. Dr. Ali Gemici

  • Çocuğunuzun Duygusal Zekasını Geliştirin

    Çocuğunuzun Duygusal Zekasını Geliştirin

    Hafta sonu alışveriş merkezindeydim. Yine 4 yaşlarındaki bir çocuk ağlıyor, annesi onun elinden tutmuş, çekiştiriyordu.

    Anne: ” Bir daha seni getirmeyeceğim, lanet olsun seni doğurduğum güne” diyerek bağırıyordu. Annesi bağırdıkça çocuk daha da tepinmeye başladı ve sonunda beklenen oldu, anne kocaman bir tokat attı, ” Ya şimdi sus ya da seni polise vereceğim” diyerek tehdit etti Uzaktan onları izlemek gerçekten işgence gibiydi. Annesi çocuğu kucağına aldı, alışveriş sepetine koydu , çocuk sepette tepiniyordu, anne söylenerek alışverişe devam etti…

    Bu ve benzeri manzaraları sizler de sıkça yaşıyorsunuzdur . Oysaki çocuklar küçük yaşlarda gerçek duygularını ifade etmekte zorlanabilirler.

    ” Anne ben çok yoruldum, ilgimi çekmeyen bir sürü kıyafet mağazasında seni beklemekten sıkıldım. Üstelik uykum geldi ya da acıktım “ diyemedikleri için duygularını davranışları ile belli ederler. Çünkü; hem duygularını tanımıyorlardır, hem de soyut kavramları henüz gelişmemiştir. Yeterli kelime dağarcıkları olmadığı için düzgün cümlelerle duygularını ifade edemezler .

    Örneğin; anne babası arasındaki sürekli yaşanan tartışmalardan etkilenen ya da okulda uyum sorunu yaşayan çocuk, altını ıslatabilir, agresif davranışlarda bulunabilir, içe kapanabilir, uyku, iştah sorunları yaşayabilir. Böylece duygularını davranışları ile anlatmaya çalışır.

    Çocuklarınızın çeşitli zorlukları aşabilmeleri, duygularını doğru bir biçimde ifade edebilmeleri , dışarıya yansıyan davranışlarını fark edip düzeltebilmeleri, kendilerine zarar verecek davranışlardan kaçınıp, “ Hayır “ diyebilen , mutlu bireyler olarak yetişebilmeleri kuşkusuz ki duygusal zeka gelişimleri ile ilgilidir.

  • Gebelik Belirtileri Nelerdir?

    Gebelik Belirtileri Nelerdir?

    Hamilelik belirtileri ne zaman başlar?

    Hamilelik belirtileri her bünyede farklı olabilir. İlk haftalardan itibaren hissedilmesi mümkün olan belirtiler 4 hafta dolduğunda daha net bir şekilde ortaya çıkar. Adet döngüsünde oluşan gecikmeler bu durumun en önemli göstergesidir. Bununla birlikte anne adaylarında gebelik işaretlerinin görülmesi genel olarak 5-7 haftayı bulabilir.

    Hamileliğin ilk günleri nasıl anlaşılır?

    Gebeliğin ilk günlerinde genel olarak anne adaylarında benzer belirtiler görülür. Bu süreçte embriyonun yerleşmesi kısa süreli kanamalara yol açar. Adet kanamalarından farklı olarak daha açık renkte ve düşük seviyede kanama oluşur. Ayrıca göğüslerde hassasiyetin artmasıyla birlikte ağrı görülmesi de gebeliğin işareti olabilir. Hamileliğin anlaşılmasını sağlayan diğer bir belirti ise normalden daha fazla olan yorgunluk hissidir.

    En belirgin gebelik belirtileri nelerdir?

    Gebeliğe işaret eden çok sayıda belirti mevcuttur. Bu belirtilerden en çok görülenler şunlardır:

    • Adet gecikmesi: Gebeliğin ilk işaretlerinden bir tanesi olabilir. Bununla birlikte regl döneminde kanama olmamasına farklı bir durum da yol açabilir.
    • Baş dönmesi: Vücut yapısındaki metabolik değişimler baş dönmesine neden olur.
    • Mide bulantısı: Hamileliğin ilk dönemlerinde sık olarak görülen mide bulantısı, hormonal değişimlerden kaynaklanır. Bu his zaman zaman kusma isteği uyandırabilir.
    • Sıklaşan idrar ihtiyacı: Bebeğin mesane bölgesine baskı yapması idrara çıkma isteği uyandırır. Bu belirti hamileliğin ilk ve son dönemlerinde daha sık görülür.
    • Kasık ağrıları: Gebeliğin özellikle 4-6 haftalarında kasık ağrıları hissedilmesi oldukça doğaldır. Bu ağrılar rahmin iç duvarına embriyonun yerleşmesinden kaynaklanır.
    • Cilt lekelenmesi: Hormonal değişikliklerin diğer bir etkisi de ciltte oluşan lekelerdir. Genel olarak göğüs uçları, karın ve kasık çevresinde lekelenme görülür.

    Adetten önce hamilelik belirtisi olur mu?

    Adet gecikmesi öncesinde gebeliğe işaret eden bazı belirtiler mevcuttur. Yorgunluk hissi, idrara sık çıkma isteği, göğüs bölgesinde hassasiyet, vajinal akıntı ve mide bulantısı bu belirtiler arasında yer alır.

    7. günde hamilelik belirtileri nelerdir?

    Hamileliğin ilk haftasında görülebilen bazı semptomlar bulunur. Hormonal salgıların değişmesi bu belirtilere yol açabilir. 7. günde hamilelik belirtileri şu şekildedir:

    • Akıntılarda artış yaşanması
    • Yorgunluk
    • Uyuma isteği
    • Kusma
    • Ruh hali değişkenliği

    Hamilelik testi ne zaman yapılır?

    Hamilelik testi, adet gecikmesinin ilk gününden önce yapılabilir. Daha erken yapılan testlerde HCG hormonu salgılanmaya başlamadığı için test sonuçları güvenilir olmayabilir. Adet gecikmesinin önemli bir semptom olmasından dolayı anne adayları testlerini genel olarak bu hafta içinde uygularlar.

    Hamilelik belirtileri hissediyorsanız en kısa sürede bir hamilelik testi yaptırın ve mutlaka kadın hastalıkları ve doğum doktorunuza danışarak süreç hakkında daha detaylı bilgi almayı ihmal etmeyin.

    Kaynak : Op. Dr. Ali Gemici

  • Bir Genç Nasıl Suç Makinesi Haline Gelebilir?

    Bir Genç Nasıl Suç Makinesi Haline Gelebilir?

    Hiç merak ediyor musunuz, bir genç nasıl bir suç makinesi haline gelebilir? İçinde bulundukları bu kara kuyuya nasıl düşerler?

    • Aile içinde yaşanılan problemler, şiddet içeren kavgalar, çocuklara yansır.
    • Aile çocuğa karşı baskıcı yöntemler , ağır cezalar gibi etkin olmayan çözümler uyguladıkça, çocuğu bir kenara iter, ihmal ve istismar edilmeye başlanır.
    • Sonuç olarak çocuk, yaşadığı sıkıntıyı ve duygularını adlandırılamaz. Hissettiği sıkıntı ile başa çıkmayı, makul hedefler koymayı öğrenemez.
    • Okul öncesi yıllarda kötü deneyimler yaşayan çocukların ergenlik dönemine geldiklerinde eğitim hayatlarında zorluk çekmesi, akranlarına karşı agresif davranması , arkadaşlık ilişkilerini geliştirmekte zorluk çekmesi kaçınılmaz olur.
    • Aile çocuğun okul başarısızlığı ile nasıl başa çıkabileceğini bilemez, çocuktan beklentileri yükselir, giderek çocuğun okulla olan ilişkileri de bozulur. Bir süre sonra çocuk okul problemini dışlamaya ve ret etmeye başlar.
    • Çocuğun tepkisel davranışları okul yönetimi tarafından desteklenemez bir hale gelir ve giderek “ümitsiz vaka” olarak değerlendirmeye başlanır, çözümü aile okuldan beklerken , okul da aileden beklemektedir.
    • Ergenlik döneminde çocuk okuldan kaçmaya başlar. Artık ergenin hedefleri kaybolmuş, aileye ve toplumsal değerlere yabancılaşmıştır.
    • Okulda arkadaşları tarafından sevilmedikçe , ret edildikçe kendisine uygun arkadaşlar aramaya başlar. Çoğu zaman da yaşça kendinden büyük kişiler ile arkadaşlık eder.
    • Giderek çocuk kavga olaylarının içinde bulur kendini, enerjisini boşaltacak , kendini ifade edecek bir mecra bulmuştur kendine. Artık alkol, esrar , extasy gibi bağımlılık yapıcı maddeler ile karşılaşması , ummadığı kişilerden fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet görmeye başlaması an meselesidir …

    Aile ise, artık ondan ümidi kesmiştir. Bir nevi teslim olmuşlardır. Onu izlemekten vazgeçer ve kendi haline bırakırlar. Bu da sorunun giderek çözümsüz hale gelmesine yol açar. Okul başarısızlığı bir yandan, arkadaşları tarafından itilmek bir yandan, evde uğradığı fiziksel ve psikolojik şiddet bir yandan genci sıkıştırdıkça , bütün problemlerini ilk öğrendiği yöntem olan ŞİDDET ile çözmek isteyecek ve geri dönüşü çok zor olan yollara sapacaktır…

  • Geceleri Güzel Kalmak Mümkün mü? Uyurken Cildine Nasıl Bakmalısın?

    Geceleri Güzel Kalmak Mümkün mü? Uyurken Cildine Nasıl Bakmalısın?

    Cildimiz uyurken boş durmaz. Biz derin uykudayken, o gün içinde maruz kaldığı stres, kir, ekran ışığı ve güneşin zararlarını onarmaya çalışır. Yani “güzellik uykusu” sadece bir söz değil; gerçekten de biyolojik bir gerçek. Işıldayan bir cildin sırrı sadece krem sürmekte değil, nasıl uyuduğunda ve gece rutininde gizli.

    Peki her gece cildimize gerçekten ne yapmalıyız? Hadi birlikte bakalım.

    1. Kaliteli Uyku = Sağlıklı Cilt

    Cilt, özellikle gece saat 23.00 ile 04.00 arasında yenilenme sürecine girer. Bu saatlerde uykuda olmak kolajen üretimini artırır, cilt bariyerini onarır. Gece geç saatlere kadar telefona bakmak yalnızca göz altı morluklarına değil, erken yaşlanmaya da neden olabilir.

    ✔ Her gün aynı saatte uyumaya çalış.
    ✔ Gece 23.00’ten önce uyumak ve 7-8 saat kesintisiz uyku almak cildin için en doğal bakım yöntemidir.

    2. Yastık Seçimi: Cilde Baskı Yapma

    Yüz üstü uyumak, cildin yastığa sürtünmesine ve zamanla kırışıklıkların yerleşmesine neden olabilir. Pamuklu kumaşlar ise sürtünme sebebiyle tahrişe veya sivilcelere yol açabilir.

    ✔ Saten ya da ipek yastık kılıfı tercih et.
    ✔ Kılıfını haftada en az iki kez değiştir.
    ✔ Sırt üstü uyumaya alışmak cildin için iyi bir alışkanlıktır.

    Bonus: “Güzellik yastığı” olarak bilinen özel tasarımlı yastıklar, gece boyunca yüzünü destekler ve kırışıklık oluşumunu azaltır. Yan yatmayı sevenler için oldukça pratik ve konforlu bir çözüm olabilir.

    3. Gece Rutini: Az Ürün, Doğru İçerik

    Gece bakımında karmaşık ürünlerden çok, sade ama etkili bir rutin tercih edilmeli.

    Temizlik: Gün sonunda mutlaka yüzünü temizle. Makyaj yapmasan bile kir, güneş kremi kalıntıları ve hava kirliliği cildinde birikir.
    Serum: C vitamini, niasinamid, ferulik asit gibi antioksidan içerikli serumlar gece boyunca cildini onarmaya yardımcı olur.
    Nemlendirme: Hyaluronik asit, seramid veya peptit içeren gece nemlendiricileri cilt bariyerini güçlendirir.
    Göz çevresi: Göz çevresi için ayrı bir krem kullanmayı unutma.

    ✔ Sıralama: Temizle → Serum → Nemlendirici

    4. Gündüz Koruma = Gece Onarım

    Sabah kullandığın güneş kremi, cildinin gece ne kadar yenileneceğini doğrudan etkiler. Çünkü UV ışınları camdan geçebilir, ekranlardan gelen mavi ışık da cilt yaşlanmasını hızlandırabilir.

    ✔ Güneş kremini sadece yazın değil, her gün kullan.
    ✔ SPF 30 ve üzeri koruma yeterlidir.

    5. Cilt Takviyeleri: İçten Gelen Güzellik

    Gece boyunca cilt çalışırken, sen de onu içeriden destekleyebilirsin. Dengeli beslenmenin yanında bazı takviyeler de işe yarayabilir:

    Kolajen: Cildin esnekliği için önemlidir.
    C vitamini: Antioksidan etkisiyle kolajen üretimini destekler.
    Omega-3: Cildi nemlendirir, iltihapları azaltır.
    Çinko ve Biotin: Sivilceye meyilli ciltlerde ve saç-tırnak sağlığında etkilidir.

    Not: Takviyelere başlamadan önce mutlaka doktoruna danışmalısın.

    Cildin Gece Anlatır, Sen Gündüz Hazırlarsın

    Cildimiz gece sadece onarılmaz, bizden gördüğü ilgiyi de hisseder. Düzenli uyku, bilinçli bir bakım rutini, doğru ürünler ve içten destekle sabah aynaya baktığında cildin sana “teşekkür ederim” der gibi parlar. Çünkü güzellik yalnızca kremlerle değil, kendine duyduğun özenle başlar.